Hâriciye ve sanat

Hindistan çok tanrılı; hâliyle çok renkli ibâdetlerin, âyinlerin ve folklorun hüküm sürdüğü bir kültürün coğrafyası. Her bir derdin devâsı olan bir tanrı veyâ tanrıça mebzul miktarda mevcut. Hint müziği; onun kadar olmasa bile Hint dansları alâkamı çekmiştir. Şahsen, Hint müziği hakkında hem bâzı okumalar yaptım hem de hatırı sayılır bir arşiv sâhibi oldum. Doğrusu bu müziğin, ,Şark'ın makâm müziği temelinde en derûnî iki büyük geleneğinden birisi olduğunu hep iddia etmişimdir. Başkaları alınmasın ama, küresel ölçekte ikinci büyük geleneğin; her ne kadar biz kıymetini bugünlerde iyiden iyiye unutmuş olsak da Osmanlı-Türk mûsıkisi olduğunu ifâde etmeliyim. Bu itibârla Hint kültürünün bu zenginliğine hep hayran olmuş, saygı duymuşumdur. Hint dansları ise bana çok tuhaf gelmiştir. Her seyredişimde bende bir kaleydoskop tesiri bırakmıştır. Evet, çok renkli ve figürlerin sürekli başkasına dönüştüğü hareketli bir yapısı var bu dansların. İran'ın Hint kültürü ile târihsel olarak çok içli dışlı olduğunu biliyoruz. İran'ın, bu zengin kültürün ağırlığı altında ezilmemek, onun tarafından asimile olmamak için kendi özgünlüğünü meydana getirmek için büyük bir gayret sarfettiğini düşünmüşümdür. Müzikte işlerinin çok zor olduğunun farkına varmış olmalılar ki, şiire ve edebiyâta yüklendiler. Bunda da hakikaten çok muvaffak olduklarını kabûl etmeliyiz. Doğrusu, yine kimse alınmasın ama, İran şiirine rakip olabilecek bir şiir geleneğinin bu civarlarda pek de mevcût olmadığı kanaatindeyim. İran bir de minyatürü çok iyi başardı. Çinide Türkler ve Farslar başabaş gelir. Hatta ise kimse Türklerin yanına yaklaşamaz. Mûsıkide ise, dediğim gibi, İstanbul rakipsizdir. Klâsik veyâ geleneksel sanatların modern dünyâdaki yorumu hep sorunlu olmuştur. Kimi toplumlar bu işin üstesinden lâyıkıyla kalkmışlar, kimileri de derin kompleksler üzerinden bu işi yüzlerine gözlerine bulaştırmışlardır. Maalesef, modernleşme husûsunda en derin komplekslere sâhip olduğumuz ve daha mühimi bu kompleksleri siyâsallaştırdığımız için, biz Türkler ikinci gruba giriyoruz. Mesela Farslar ve Hintliler bu hususta bizim kadar kompleksli davranmadılar. Onun için geleneksel kültürlerini şöyle veyâ böyle yaşattılar. Yaşatmakla kalmayıp, o birikimi, en azından bâzı sâhalarda modern dünyâya yansıttılar. Mesela İran sineması bunun tipik bir misâlidir. Tezim şudur: Kendisine has bir dil geliştiren İran sinemasının bu başarısının, ne kadarı şuurlu ne kadar kendiliğinden bilemiyorum, geleneksel olarak çok başarılı oldukları minyatür tekniğinin beyazperdeye bir uyarlamasıdır. (Bu tezimi, memelektin az sayıdaki kıymetli sinemacılarımızdan birisi olan dostum Semih Kaplanoğlu ve genç neslin önde gelen sinemacısı Mahmut Fâzıl Coşkun ile de paylaştım). Buraya kadar okuduklarınız, yazarın öznel değerlendirmeleridir. Elbette kimse bunlara iştirak etmek mecbûriyetinde değil. Sâdece bir girizgâh yapayım dedim. Şu aralar geleneksel sanat kodları ile hâricî siyâsetler arasında da çok düşündürücü bağların ortaya çıktığını görüyorum. Evvela İran'a bakalım. Yakın zamâna kadar İran'ın reelpolitik husûsunda çok sıkı işler çıkardığı söylenirdi. Hâlbuki, Kâsım Süleymânî sûikastı, İsrâil'in Sûriye'deki İran sefarethânesine saldırısı; nihâyet İsmâil Hâniye'nin Tahran'da katledilmesi vb son hâdiseler bunun tam aksini ortaya koyuyor. İran hâriciyesinin îtibârı şu aralar çok zorlanıyor. Şiir bir mübalağa sanatı. Hele Fars şiiri mevzubahis olursa bu tespiti katsayılı olarak düşünebiliriz. Târihsel statikası çok kuvvetli olan İran'da, Fars şiiri, târifi icâbı muhayyel dünyâlarda seyrediyor. Söylem tam da bunu ortaya koyuyor. Ama şiirin inşâ ettiği içi boş bir epik-heroik hakikat bir yere kadar işliyor. Bir yerden sonra ise tefessüh ediyor. İran reelpolitikası ,aslında bu sıkışmışlıkta en fırsatçı ve pragmatik çıkışları yapması olarak anlaşılabilir. Gelelim Hindistan'a. Hindistan hâriciyesi, bana kalırsa kaleydoskopik Hint raksının inceliklerini sergiliyor. Soğuk Savaş esnâsında Hindistan'ın liderlik ettiği Bağlantısızlık hareketi bunun tipik karşılığıdır. Hem Batı hem de Doğu'ya eşit mesâfede durmak; her ikisi ile de münâsebet tesis etmek..Buna mukâbil her ikisine de yar