Elon Musk kadar olamadılar

"Auswchitz'den sonra şiir yazılamaz" diyordu Theodor Adorno. Bu tespit Holocaust sonrasında yaşanan pek çok hâdise için de tekrarlanabilir. Bir misâl verelim. Akla hemen geliveren atom bombası felâketleri..O hâlde derhâl soralım: Hiroşima'dan, Nagazaki'den sonra şiir yazılabilir mi Burada gâye, şiir gibi, bize insanlığımızı en derinden hissettirme kaabiliyetine sâhip olan bir san'atı dışlamak , gözden düşürmek değil..Şiirsiz bir dünyânın ne kadar fakir bir dünyâ olacağını bilmiyor değiliz. Mesele, bu muazzam yıkımlar karşısında hislerimizi, mânâ duygumuzu kaybetmekle alâkalı. Yâni burada bahsedilen, böyle felâketler karşısında, şâirin ilhâm kaynaklarının kurumasıdır. Adorno, şiirin mânâsını kaybetmesinden bahsetmiyor. Şiire ilham verecek pınarın yok olması, onun bahsettiği..Yâni soru teknik olarak şiirin yazılamayacağı Pekiyi, Gazze'den, daha doğrusu Gazzecoust sonra şiir yazılabilir mi Evet, belki..Ama herhâlde mersiye tarzında.. Bu da ne işe yarar, bilmiyorum.. Modern dünyânın târihsel şekillenişinde yatan bâzı tuhaflıklar bizi Holocaust ve Gazzecoust'a taşıdı. Bu iki soykırım doğrudan modernliğin eseri..Sakatlıklara şöyle bir bakalım.. İlk kıpırdanma Haçlı Savaşlarına kadar geri götürülebilir. Bu savaşlar dâiresinde İlk olarak Doğu'nun zenginlikleriyle tanışan, tüccar İtalyan devletçiklerinin elleri bolardı. San'atları da patlatan gösterişçi bir tüketime savruldular. Leonardo Da Vinci, Michelangelo, Erasmus, Machiavelli, Montaigne, Borgia'lar, Mediciler aynı sahnenin aktörleridir. Süreci sürükleyenler zırâi aristokrasiden ayrışan ticârî aristokrasiydi. Herşey bununla sınırlı kalsa iyiydi. Akdeniz'in doğusundan gelen ve gözünü Roma'ya dikmiş olan genç Fâtih Sultan Mehmed başarsaydı, muhtemelen her şey bir dengeye gelebilirdi. Ama öyle olmadı. Batı Akdeniz bambaşka gelişmeleri yaşıyordu.1492 iki mühim hâdiseyi eşlendiriyor. Amerikalar'ın keşfi ve Reqonquista .. Braudel'in anlattığı II.Felipe İspanya'sı ve onu tâkip eden Portekiz, Atlantik'i aşıp yeni bir kıt'anın yağmacısı oldular. Portekiz ayrıca Hint Okyanusu'na sarkıp Osmanlı'nın arka bahçesinde onu zora sokuyordu. Reqonquista ve Amerikalar'ın keşfi ve yağmalanması o günlere kadar olan târihte eşi menendi olmayan bir kıyım idi. Asırlarca devâm etti. Avrupa'ya getirilen zenginlikler, adına ekonomi denilen modern olgunun temel kaynaklarını oluşturdu. İberik Avrupası bunu derin bir dönüşüme aktaramadı. Doğu Akdeniz ticâretinden beslenen İtalya da bunun hayli gerisinde kaldı. Ama Fransa, Hollanda ve İngiltere, bunu kapitalist mânâda yatırımcı bir zihniyetle değerlendirmeyi bildi. Bu birikim ve yatırım süreçleri, târihin şâkulini şaşırttı. (Elyevm bu şaşkınlığı idrâk ediyoruz). Toprak dönüştü, küçük köylülükler insafsızca tasfiye edildi. Nüfuslar kentlere yığıldı. Batı Akdeniz'den başlayan ve Atlantik'e bakan Avrupa'yı içine alan ve kuzeyde Baltık'ı da kapsayan bu dönüşümler devletliydi. Modern devlet, merkantlist yapıdaydı. Bizâtihî reel olan ekonomik çıkarlarla eşlenen reelpolitik bir oluşumdu. Ekonomi ile siyâsetin eşlenmesinden doğan ve adına ekonomipolitik veyâ politikekonomi denilen bir hâdise zuhûr ediyordu. Reelpolitik ise moralpolitik'ten esaslı kopuşun adıydı. Mazarin, Richelieu gibi, kafalarında binbir tilkinin dolaştığı insafsız; lâkin çok becerikli idâreciler kıt'ayı, giderek dünyâyı tekellerine aldılar. Yağma büyüdü, Amerikalar, Afrika ve Asya sürece dâhil oldular. Nihâyet 19.Asır'da, kapitalizm kemâline erdi. Toplumların üzerinden silindir gibi geçen sanâyi kapitalizmi sahneye çıktı. Bu da modern dünyânın vahşi ihtiraslarını daha da kabarttı. Daha da mücehhez oldular. Bilimler, teknolojik ilerlemeler, tekmil modern kurum ve kuruluşlar, bilerek bilmeyerek, en azından neticeten modern felsefe, bu vahşetin ortaklarıydı.Sürece kültürel dâirede baktığımızda vahşeti başka bir açıdan görüyoruz. Batı ve Doğu kiliseleri arasındaki nefret yüklü bölünme veriydi. Avrupa'nın Müslümanlardan ve Seferad Yahudilerden arındırılması, kalan Yahudilere karşı, ileride Holocaust'a dönüşecek olan yaygın ve yerleşik bir anti-semitizm, Reform sonrası yaşanan on senelere sârî bir mezhep savaşı; buna eklemlenen kanlı sınıf savaşları... Liste uzar gider.. Burada sorulması gereken soru şu: Burada