Duvarlar üzerine (3)
1945-1970 arası işler fena gitmedi. İş ve işlemler dünyâsındaki rutinleşmeler ve bürokratikleşmeşer semeresini alıyordu. Ama 1970'lerden sonra herşey tersine döndü. Yeniden bölüşümün rahatlattığı ve ortasınıflaştırdığı emek dünyâsında verimlilik düştü; emek pahalılaştı ve bu da sermâyenin verimliliğini düşürdü. İşte devletçiliği, bürokrasiyi, kamuculuğu günah keçisi hâline getiren de buydu.
Politikekonomilere, insanlığın kamusal medenî birikimine topyekûn, kökten savaş açmak için ileri sürülen iddialar aslında iknâ edici değildi. Kapitalizm başından beri bürokrasinin yükselişi ile gelişti. İlk evrelerde arzı yükseltirken devletlerin cebir kullanma tekelini talebi bastırmak için kullandı. İkinci evrede, yâni talebi onarırken ise aynı devletlerin sopalarını gizledi, onları babalaştırdı, sosyalleştirdi. Evlatlarını döven otoriter devlet ile onlara kol kanat geren sosyal devlet arasında sâdece fonksiyonel bir fark vardır. Neoliberallerin fark edemediği veyâ bilip görmezden geldiği kapitalizmin asla devletsiz olamayacağı gerçeğiydi. Sosyal devletli, sosyalist hatta komünist çeşitlemeleriyle devletli kapitalizm bir günah odağı hâline getiriliyordu. Politik küre ile ekonomik küre arasındaki evlilik akdinin sona erdirilmesi; bekâr, mesûliyetsiz bir ekonominin zıvanadan çıkması, hovardalaşmasıydı yaşanan. Yıkılan Duvar'ın arkasından çıkan, özgürlük kostümü kuşanmış anarko-kapitalizmdi. Anarşizm köklerinde ağırlıklı olarak antikapitalist iken ilk defa ve bu yoğunlukla kapitalizm ile eşleşiyordu. Entelektüeller, sanatçılar özgürlük çığlıkları atarken, anarkokapitalizm, eli sopalı devleti yeniden çağırıyordu. Demir Lady, beli silahlı Reagan, darbeden fırlayan Özal aynı sürecin siyâsal figürleriydi. Kısa zaman içinde anlayan anladı ki, kovulan kamucu bürokratik devlet, çağrılan ise 19.Asrın sopalı, jandarmalı, polis devletiydi. Bürokrasiler elbette her zamân sıkıcı ve boğucudur. Yasa ve kâide koyuculuğun tabiatında vardır bu. Buna rıza göstermek için derin bir güvenlik krizi ve korku yaşamış olmak gerekir. Korku ve güvenlik ihtiyâcı çocuklar indinde babayı çağırır. Topluluklar nezdinde ise bu, şiddet ve şefkat odağı olan en büyük baba olarak devletten başkası değildir. Baba eğer şiddeti baskın olarak kullanırsa evlâtlarının hiç değilse hatırı sayılır bir kısmı korku ve güvenlik kaygılarını unutacak isyan ve kıyam edecektir. Buna mukâbil devletler evlâtlarına müşfik, anlayışlı, himâyeci davranırsa evlâtlarını ilânihâye kazanacak zannedilir. Hâlbuki çok defâ bu böyle olmaz. Özne olarak tanınan, kendilerine sayısız hak tanınan, kazandıkça kazanan yurttaş evlatlar bireyselleşecek, benmerkezcileşecek ve kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen hesapçı varlıklar hâline geleceklerdir. Dahası, bu güdülerini tatmin ederken babalarını, giderek daha fazla fuzulî bir varlık olarak görmeye başlayacaklardır.