Burjuva kamusallığının çöküşüne dâir(2)

Bir ekonomipolitik teşkilatlanma olan modern kamusal hayâttan, bilhassa sol maksimalist burjuva beklentilerin istediklerini elde edemediği son derecede âşikârdı. Bir zamanların o mâhut sanâyi toplumlarında kamusal hayattan üretim çekildiğinde ve bunun yerini yoğun bir tüketim aldığında büyük bir boşluğa düştüler. Ama yeni duruma uyum sağlamakta yine de zorlanmadılar. Ekonomipolitikten ellerinde sâdece politik kalmıştı. Bu terekeyi mutlaklaştırdılar ve kendi psikodinamikleri (baba düşmanlığı) doğrultusunda devlete aksettirerek şahsîleştirdiler. Burjuvalar kendi enteleküel havâilikleri ve esriklikleri içinde farkında değillerdi ama ithâlen geliştirdikleri fikri modeller, tüketim kapitalizminin geniş kitleleri dur durak bilmez tüketiciler yapmak için toplumları devletsizleştirmeörgütsüzleştirme, bireyleri ise babasızlaştırma siyâsetleriyle birebir örtüşüyordu. Burjuva radikalizmi toplumsala dâir bağlarını ve adanmışlık duygularını sınıfsal olmaktan çıkararak devletlerin örselediği kesimlere doğru kültürel düzlemde en heterojen düzlemde bagajlaştırdılar. Diğer taraftan tüketim, üzerlerinde ağır baskı doğuran baba yâdigârı püritanlığı tasfiye etmelerine yardımcı oluyordu. 1990'larda bilhassa görsel medya üzerinden hâlâ ağırlıkları hissediliyordu. Ekonomipolitik çözülme herkesi şaşkınlaştırmıştı. Bilhassa alt orta sınıfların üniversiteleşen yeni nesilleri bir yol yordam arayışındaydı. Akıl ve fikir talep ediyorlardı. İşte tam bu evrede nedâmet getirmiş ve liberalleşmenin temalarını satan nesiller o boşluğu doldurdular. Artık medyadaki "özgürleşme", yâni babasızlaşma, yâni özgürleşmenin mahsulü olan özel TV'lerde çok prim yapan, Siyâset Meydanı, Kırmızı Koltuk gibi sayısız tartışma programları tam da bunu gösteriyor. Yeni dinamikler, tıpkı II. Meşrûtiyet sonrasında yaşanmış olan matbûat enflasyonuna benzer bir hava esiyordu. Gazeteler, mecmûalar kamusal sâhalarda cirit atıyordu. Lâkin TV'ler artık burjuva kamusallığının yeni ana mecrasıydı. İşin tuhâfı, sermâyenin, daha evvel yaptığı gibi, medyayı kolonizasyonu bu sürece itiraz etmiyor; tam aksine destek de veriyordu. (Eh, o da devletten şikâyetçi değil miydi)Yeni sol ve yeni islâmcılığın yolu bu eksende kesişiyor ve kesişme, babalar arası kanlı hesaplaşmaların ve kan dâvalarının sonunu getirecek bir gelişme olarak kutlanıyordu. Orta sınıflaşan taşranın yeni nesilleri, devletten yedikleri sillelere rağmen devletçi olmakta ısrarlı olan babalarından farklı olarak artık devletçi olmayacaklardı. Devlet en şedit çıkışını 12 Eylül'de yapmış ve çıkış yolu bırakmamıştı. Sivil islâmcı Ali Bulaç'ın Birikim'de yazması, Abdurrahman Dilipak'ın Toktamış Ateş ile kucaklaşması tam da bunun en hatırda kalan fotograflarıdır.İşler 2000'lerin ortalarına kadar iyi de gitti. (1999 Depremi, 2001 Krizi, Merkez restoratör ittifakın çürümüşlüğünü hatırlayalım). 2010 sonrasında burjuva kamusallığı ekonomisizleşmiş, kültürelleşerek serâpa siyâsallaşmış yeni kamusal hayâtlarında devâm ettirdikleri saltanatı hızla kaybetmeye başladılar. Bu çöküşün ekonomik (2008 ve sonrası) ve siyâsal krizler (Gezi, 1725 Aralık, nihâyet 15 Temmuz) üzerinden, târihi ayrıca anlatılabilir. Bu zâten, AK Parti ile liberallerin kopuşu ekseninde yapılıyor. Ben daha maddî başka bir zemine, teknolojik dönüşüm zeminine bakmak istiyorum.Babasız burjuva kamusallıkları, teknolojik gelişmeleri sırf babaların kontrolünü zora soktuğunu düşündükleri için kutsamaktan geri kalmadılar. Gidişâtın, târihsel bir örüntü (pattern) olarak kamusal hayâtı, burjuva kamusallığı ile berâber bir karadelik gibi içine çektiğinin ve kendileri için varoluşsal bir meseleye evrildiğinin farkında değildiler. 1990'lar ve 2000'ler mukayesesi bunu çok berrak bir şekilde ortaya koyar. Burjuva kamusallığı, kamusal örüntünün toplumsallığından beslenir. 2000'ler zirve yapan teknolojik gelişmeler bizzat toplumsalı, yâni kamusal hayâtın çimentosunu aşındırıyor ve içinde bedenselruhsal odaklanma ve takıntıların, egoizm ve narsisizmin baskın olduğu dağıtık, kopuk bireysileşmeleri (indivituation) doğuruyordu. Bu ayrışma ve dağılmalar kamusal târihsel birikimi tehdit ediyordu. Yeni oluşan kamusallıklarda toplumsal sönümlenmişti. Ekonominin kamusallıktan çekilmesinden sonra kamusal târih bu defâ da toplumsallığını kaybediyordu. Matbû ve görsel medyanın yerini aldığı söylenen sosyal medya son derecede yanlış bir kavramlaştırmadır. Yeni kamusallıkların sosyalitesi, yâni toplumsallığı çok tartışmalıdır. Üretimin terk ettiği ve dağıtık bir yapıda merkezden kenara savrulduğu 1990'larda sosyalite, yâni toplumsallık, eksilse de bir mübâdele ve tüketim tarzı olarak devâm ediyordu. Kültüralist şişmeler de, üretim açıklarını kapatan parasal şişmeler gibi bu