Bedbinlik ve nikbinlik arasında

Sanâyi kapitalizmi, zihnen kategorik sert kavramsal ayırımları benimser. Dünyâ siyah ve beyazlardan oluşur. Bunun arası yoktur. Hâlbuki tecrübelerden anlaşılmıştır ki yaşadığımız hayatlar bunun tam aksini söyler bize. Sanâyi toplumunun kültürel boyutu tam da bu ara durumların reddine; eğer başa gelinmez olursa baskılanmasına adanmıştır. Aldıkları eğitim vasıtasıyla insanların zihin dünyâları da buna göre şekillendirilmek istenmiştir.


Küreselleşme olarak isimlendirilen süreçler tam da sanâyi kapitalizmine âit tekmil yapıların bozulmasına işâret ediyor. Bu, bâzılarının düşündüğü üzere kapitalizmin sonunu getiren bir dinamik değildir. Bir tarafıyla finansal, diğer tarafıyla da teknolojik seviyelerde yaşanan bir dönüşümdür. Krizler, diyalektik icâbı, onu var edenin en dirimsel taraflarını oluşturuyor. Diğer taraftan Marx burada haklı görünüyor. Hayâtın maddî boyutunda, üretim âletlerinin geçirdiği değişim nihâi tahlilde her şeyi dönüştürür. Hatâlı olduğu husus, bunun kapitalizmin de sonunu getireceği beklentisidir. Aslında üretim âletlerindeki değişim bir dönüşüm ile eşleşiyor. Değişimlerle dönüşen kapitalizmin bizzat kendisidir.19. ve 20. asırlara karakterini veren, reel, makroekonomik dengelere oturan, bürokratik yapısıyla iş ve işlemlere öngürülebilirlik sağlayan sanâyi kapitalizmi yerini anarşizan ve belirsizlik yüklü finansal şişmelere dayanan tüketim kapitalizmine evrildi. Neoliberalizm bunun taşıyıcısı oldu.
Kültürel dünyâlar ve zihinler de buna uygun bir dönüşüm geçirmiştir. Postmodernlik tam da buna işâret eder. Bize kaybettiğimiz bağları ve değerleri hatırlatır ve onları yeniden sâhiplenmemizi vaz eder. Pandora'nın kutusunun açılması gibi bir şeydir bu. Sanâyi kapitalizminin kovduğu herşey geri çağrılmaktadır. Açık toplum ve radikal demokrasi çağrılarıyla bürokratik olarak yapılandırılmış disiplinli yapıların tamâmı eleştirilere açıldı. Ekonomipolitik gerekliliklere göre inşâ edilmiş olan ulusdevletler, bürokrasiler, yerleşik hukukî yapılar, maarif sistemleri âdeta topa tutuluyordu. Bunun ilk başlarda çok ferahlatıcı tesirleri oldu. 19. ve 20. asrın ağır yüklerinden ve baskılarından kurtuluyorduk. Aslında, o yapıları çözen, onları inşâ etmiş olan kapitalizmin yeni dinamikleriydi. Eleştirel Sovyet çalışmalarının ortaya koyduğu her şey bir bumerang hareketiyle geri dönüyor, gûya onu bozguna uğratan ve zaferini ilân eden Batı'nın kendi iç yıkımına ve çözülüşüne çarpıyordu. Kısa bir zaman sonra, gidişâtın o istikâmette olmadığı anlaşıldı. Kapitalizm, birikimin kalelerini meydana getiren ulusdevlet mecrâlarında, altına girdiği ve kendisine ağır mâliyetler doğuran sosyal taahhütlerinden kurtulmak istiyordu. Hepsi buydu. Evet, bunun da bir riski vardı. Nitekim İngilizler karşılarında bir İrlanda, İskoçya, Galler; Belçika Valon-Flaman; İtalya Kuzey-Güney, Fransa Bask ve Korsika, İspanya ise Katalan ve Bask meselelerini buldu. Ne gam, "eski", "köhnemiş" ve "çürümüş" devlet yapıları bunlarla uğraşsın dursundu. Sermâyenin ne vatanı ne milleti olurdu. Onlarla iş tutan, hattâ onları vaftiz eden sanâyi kapitalizmiydi. (E. Gellner, ulus sanayileşmenin fonksiyonudur" derken ne kadar haklıydı). Yeni dinamikler artık onları boşa çıkarıyordu. Küreselleşme kavramının özgürleşme çağrıları aslında sermâyenin, sosyal devlet uygulamalarını taşıyan ve sermâyeye ağır mâliyetler yükleyen ulusdevletten ve onun bürokratik yapılarından kurtulmasını müjdeliyordu. Tabiî ki büyük yığınların "özgürleşimden" payına düşen; onları kapitalist vahşetten koruyacak her çeşit garantiden mahrum kalmak, daha da fakirleşmek oldu.
Burada bir husûsun daha altının çizilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kapitalizm bu şekilde merkezî kontrol ilkesinden vazgeçmiş olmuyor. Ulusdevlet temelli bir merkezîleşmeyi terk edip, küresel temelde çok daha büyük çaplı ve tesirli bir tekno kontrolü yapılandırmak en büyük arzusu. Bunda da hayli yol almış görünüyorlar.
Sanâyi kapitalizmi sâdece birikimin merkezindeki yapıları değil, tekmil dünyâyı kodluyordu. Eşitsiz dünyâ iş bölümünde yarımerkez ve çeper dünyâlar da aynı kodlarla kodlanmıştı. Postkolonyal dönem, siyâsî istiklâllerini kazanmış, ama ekonomik olarak son derecede fakir bu 2. ve 3. lig takımlarının nasıl kodlandığını ortaya koyar.