Âzerbaycan-Rusya gerilimi
Aslında burada da târihin yalancı baharı ile zemherî kışı arasındaki diyalektik savrulmaya şâhit oluyoruz. Hatırlayalım; geçen sene Ağustos ayında Rusya lideri Putin Bakü'yü ziyâret etmiş, Aliyev kendisini sıcak bir şekilde husûsî konutunda kabûl etmişti. O ziyâretten kareler gözümün önünde. İki lider konutun balkonunda, kravatlarını çıkarmış, protokolleri en alt seviyeye indirerek koyu bir sohbete dalmışlardı. Sanki sıradan iki dost insan arasındaki bir ev ziyâretiydi bu. Görüşmeler üç anlaşma, üç memorandumun ve müşterek bir bildirinin imzâlanmasıyla bitmişti. İki devlet arasında tam bir bahar havası hüküm sürüyordu. Karabağ savaşı esnâsında Rusya, Ermenistan'daki Karabağ çetesinin yalvar yakar destek çağrılarına kulak vermeden, doğrudan olmasa da dolaylı olarak Âzerbaycan'ın yanında yer almıştı. Putin'in bu ziyâreti bir bakıma iki devlet arasındaki ilişkileri daha da ısıtan bir gelişme olarak değerlendirilmişti.
Aralık 2024 'de yaşanan bir hâdise her şeyi tersine çevirdi. Hazar Denizi üzerinde bir Azerbâycan uçağı kayboldu. Daha sonra bu uçağın Kazakistan'da düştüğü haberini aldık. Âzerbaycan makamlarının yapmış olduğu incelemeler neticesinde,uçağın Rus ordusu tarafından vurulduğu ortaya çıktı.Rusya bunu ne doğru düzgün kabûl etti, ne de özür dileyerek , mükellefiyetlerini yerine getirdi. Bir anda iki devlet arasındaki ilişkiler buz devrine girdi. Arkasından son hâdiseler geldi. Şimdi mesele , duygusal savrulmalara gitmeden bu tırmanmaya nelerin sebep olduğunu değerlendirebilmek..
Küresel dinamiklerin bölgesel dinamikleri, belki de her zaman olduğundan daha fazla belirlediği zamanları yaşıyoruz. Kendilerine küreselciler denilen, arkasına, paradan para kazanmayı şiar edinmiş köpüklü finans dünyâsını ; NATO, Pentagon vb teşkilatları alan , NeoconSiyonist bir saldırganlıkla hareket eden bir blokun mevcûdiyeti tartışma kaldırmayacak kadar açık. Bunun çekirdeğinde İngiltere'nin yer aldığı da son derecede âşikâr. Hedeflerinde birinci derecede İran ve -Rusya; ikinci derecede ve nihâî olarak Çin'in olduğunu da biliyoruz. Bu blok, Baltık'da başlayan; tekmil Doğu Avrupa'yı kat ederek Girit'e kadar uzayan dikey bir hat çekmiş durumda. Bu hat Doğu Akdeniz'de Güney Kıbrıs ve İsrâil ile birleşiyor. Dahası, İsrâil-Hindistan yakınlaşması üzerinden Hint Denizi'ne kadar uzayan bir başka hat ile irtibatlı. Hâsılı, Baltık, Doğu Akdeniz ve Hint Denizi arasında bir mekik dokunmak isteniyor. Ama bu hatların pekişmesine mâni olan parçalar da mevcût. Türkiye ve Suudi Arabistan tam olarak bu hatta yer almıyor. Çin çok doğru bir zamanlamayla Suudî Arabistan ve diğer Körfez devletlerini barıştıracak adımlar attı. Bu sûretle, İran tehditinin baskısı altında olan Arap rejimleri rahatlatılacak ve küreselcilerin oyunu bozulacaktı. Küreselcilerin buna cevâbı, İsrâil üzerinden bölgenin yeniden ateşe atılması oldu. Nihâyet İran bölgeden büyük ölçüde sürüldü. Bununla da kalmadı, İran ağır bir saldırıya mâruz bırakıldı. Şu aralar bir ateşkes hüküm sürüyor olsa bile bunun uzun vâdeli devâm etmeyeceği anlaşılıyor. Trump ve Putin'in bu dalgayı karşılayıp karşılayamayacaklarını zamân gösterecek.İran deyip geçmemek lâzım. Bu devletin çökertilmesi ve AtlantikSiyonist eksende yeniden yapılandırılması Rusya'ya karşı yeni bir cephenin açılması mânâsına gelir. Bu cephe, Karadeniz ve Hazar havzasının arasında kalan bilhassa etnik kırılganlığı çok yüksek olan Kafkasya'dan başkası değildir