2026'ya merhaba derken

Artık sayılı günler kaldı. 10 gün kadar sonra 2026 senesini idrak etmeye başlayacağız. Bu takvim başlangıcı, hem mahallî hem de küresel ölçekte bâzı muhasebeleri yapmak arzusunu tahrik ediyor. Evvelâ niyet ve temenni seviyesinde olmak kaydıyla, yeni senenin başta Gazze olmak üzere hem içinde bulunduğumuz havzaya hem de küremize barış ve selâmet getirmesini niyâz edelim. Bundan sonra gerçeklere.gelelim…

31 Aralık, yâni içinde bulunduğumuz senenin son günü Türkiye için bir son târihi ifâde ediyor. Sûriye'deki PKK'nın Mart ayında Şam ile Haseke arasında imzalanan mutabakat mucibince "entegrasyon" karârının hayata geçirilmesi husûsunda üzerine düşenleri deruhte etmesi için kendisine tanınan son târih. Bundan sonrasında neler olabileceği ise açıkça ortaya konmuş değil. Ama düz bir muhakeme yapacak olursak ,akla gelen ilk ihtimâl ,Türkiye'nin Fırat'ın doğusunda kontrolü elinde tutan Sûriye PKK'sına karşı askerî bir harekât yapması. Evvelâ bu ihtimâlin ne kadar mümkün olduğuna; eğer hayâta geçirilecek olursa hangi senaryoların devrede olduğuna bir bakalım.

Bu muhtemel operasyon için Türkiye'nin çeşitli hazırlık plânlar olduğunu düşünebiliriz. Şahsî kanaatim, bu senaryoların arasında öne çıkanın ,ilk safhada doğrudan bir askerî müdahalede bulunmaktan ziyâde, hâl-i hazırda zâten irili ufaklı çatışmaların devâm ettiği Fırat hattında Şam ve ona müzâhir unsurların daha büyük çaplı bir harekâtına destek vermek sûretinde olacağı yolunda. Şam ve ona müzâhir Arap aşiretleri böyle bir harekât dâhilinde başarılı olma şansı ne orandadır Tâkip ettiğim pek çok tahminci, bunun pek de istenen neticeyi vermeyeceğini iddia ediyor. Hattâ onlara göre bu yolda bir başarı sağlanmaya başlarsa, İsrâil'in boş durmayacağını ve PKK'ya askerî destek vereceğini ve çatışmalara dâhil olacağını ifâde ediyor. Bu durumda Türk ordusunun da harekete geçmesinin kaçınılmaz olduğunu ve bu çatışmaların Sûriye'de vukû bulacak bir Türkiye-İsrâil savaşına yol açacağını düşünebiliriz.

Bu senaryo elbette ABD'nin işine gelen bir senaryo değildir. ABD, Fırat'ın batısında Şam ordusu ile Sûriye PKK'sı arasındaki çatışmaları şimdiye kadar fazla ciddiye almadı. Washington'ın Şam'a verdiği destek hâl-i hazırda devâm ediyor. Palmira'da Amerikalı askerlerin bâzılarının ölümü ile neticelenen IŞİD saldırısından sonra takındığı tavır bunu açıkça ortaya koyuyor. Şahsî kanaatim, her ne kadar saldırıyı yapanlar IŞİD'li olsa da bunun esâsında İsrâil gizli servislerinin organize etmiş olduğu yolundadır. Saldırıyı Şam'ın güvenilirlik kredisini düşürmek ve PKK'ya Sûriye'de ne kadar ihtiyaç olduğunu hissettirmek için yaptıklarını düşünüyorum. Hoş, ABD burada tongaya düşüp Şam'ı mes'ul tutmadı. Lâkin içeriden, PKK'ya olan desteğinin kendisi için "ehemmiyetini" hissetti. Bu unsur hesap edildiğinde insanın aklına ister ,istemez bu şartlar altında ABD'nin çatışmaların Fırat'ın doğusuna kaymasına ; hele hele bir Türkiye-İsrâil hesaplaşmasına dönüşmesi mukadder olan kapsamlı müdahalelere ne ölçüde müsaade edeceği suali geliyor.

Diğer taraftan , ABD ile Tel Aviv arasında çeşitli huzursuzlukların olduğunu ve bunların henüz hâl edilemediğine şâhit oluyoruz. Bunun neticede birbiriyle irtibatlı olsa da iki ayağı mevcut. İlki doğrudan bir türlü ilerlemeyen Gazze plânı ile alâkalı. İsrâil süreci tıkıyor. Bu da Trump'ı zor durumda bırakıyor. Önümüzdeki günlerde gerçekleşecek olan Trump-Netanyahu zirvesinde anlaşıp anlaşamayacaklarını göreceğiz. Eğer aralarında bir mutabakat sağlanamazsa 2026'da Gazze'deki çok zor zamanların daha da ağırlaşacağı haber ve manzaralarla karşılaşacağız demektir. Türkiye'nin pozisyonu çok açık. Târihin doğru yerinde durarak Filistin davâsına olan desteğini devâm ettiriyor. Bu da Trump'ın gönlünde yatan , Türkiye ile İsrâil'i uzlaştırarak yoluna devâm etmek arzusunu söndürüyor. 2026'da Trump karar vermek zorunda kalacak. Ya bir ara formül bularak iki tarafı da yanına alacak yâhut taraflardan birisini seçmek zorunda kalacak. Bir ara formül ne kadar mümkün İsrâil Gazze'de Türk askeri istemediğini açıkça ve kararlılıkla ortaya koymuş vaziyette. Belki Amerikalılar Pâkistan'ı devreye sokarak Türkiye'yi ve İsrâil'i eşanlı olarak tatmin edebilirler.Washington'da yüksek bir protokolle kabûl gören Pâkistanlı Mareşal Münir'in Washington'a yapacağı ziyâret bununla alâkalı olabilir. Ama ibre Sûriye döndüğünde çelişkilerin çok keskin olduğunu görüyoruz. İsrâil ,GKRY ve Yunanistan'ı, hattâ yeri geldiğinde Mısır'ı da yanına alarak Türkiye husûmetini Doğu Akdeniz'de bir kuşatmaya dönüştürmeye devâm ediyor. ABD'nin buna ses çıkardığı yok. Sûriye'de ise kafası henüz karışık. Türkiye'ye çok ehemmiyet ve kıymet verdiklerini sık sık vurguluyorlar. Ama gidişat artık ABD'ye iki arada bir derede olmanın devâm ettirilebilir olmaktan çıktığını hatırlatıyor.İki ihtimâl var. ABD, İsrâil maksimalizminin küresel plânlarını bozduğundan hareket eder Türkiye'yi kayırır, Sûriye'de İsrâil'i devreden çıkarır mı Bu ihtimâlin Trump'a faturasının hayli ağır olacağını tahmin edebiliriz. O zaman, küresel Yahudî sermâyesi ve onun ABD 'de, bilhassâ da Kongre'deki uzantılarının hışmına uğrayacağı kesin görünmektedir. İkinci ihtimâl ise elbette Türkiye için, Allah yazdıysa bozsun dedirtecek kadar ağır bir tablo ortaya çıkarır. Bu, Türkiye'nin Orta Doğu'dan külliyen olmasa bile çok büyük bir çapta kesilmesi mânâsına gelir. Bu senaryonun ilerletilip Türkiye'yi savaş çığlıklarının yükseldiği Avrupa'ya monte etmeyi de içerebileceğini düşünüyorum. Düşünmekle kalmayıp bundan derin bir endişe duyuyorum. Şu aralar Türkiye -Rusya ilişkilerinde yaşanan soğumaların dikkatle tâkip edilmesi en doğrusu olsa gerek.