Teorik bir dertleşme yazısı (Cezanne'i yazacaktım aslında)

6 ay önce teori yoğun yazılara bir yelken açıp açmamayı henüz düşünürken her yazarın kendisine mutlaka sorması gerektiğine inandığım bazı soruları kendime sordum. Kendime sorduğum ilk soru yazmayı düşündüğüm türde yazıları sürdürmeye teorik düzeyim, bilgi birikimim ve yeni bilgi öğrenme kapasitem acaba yetecek miydi Buna verdiğim cevabı biraz sonra detaylı anlatacağım ama önce o günlerde kendime sormuş olduğum diğer soruya vermiş olduğum cevabı anlatmak istiyorum. OKUYUCUSU KİMLER Düşündüğüm türde teori yoğun, soyutlama düzeyi hali yüksek ve Türkiye gündeminin hayli dışında olacak bu tür konuların okuyucusunun olabileceği bir ortam var mıydı bugün ülkede Koşulların soğukkanlı bir analizini yaparsanız böyle bir ortamın pek olmadığı ilk aşamada görülüyor. Ülkede var olan sosyolojik ortam ve onun getirdiği tartışma ve cepheleşme durumu, yarattığı kısır döngüsel düşünme stili ile yani sadece kendi düşüncesinin başlangıç noktalarına atıf yapıp kurduğu bu döngüsel içine kapalı düşünme yöntemi ile konuştukça kendi dediğine daha fazla inanan ve bunun dışında hiçbir mantıki argümanı duyamayan insanların karşılıklı konuşmalarından (bağrışmalarından) ibaret olmaya başlayan bu ortamın bir süreç içinde Türk insanının beynini belki de maalesef bir daha hiç açılamayacak biçimde kapayabileceğinden korkuyorum. Ama şunu da umuyor ve biliyorum; bu ülkede kendi arzuları dışında bu beyin kapayıcı sürecin içine yakalanıp kalmış, aslında farklı düşünüp, konuşan ve değişik konularda tartışmak ve bilgilenmek isteyen insanlar da var. Bunların sayıları ne kadar bilmiyorum ama düşünüldüğü gibi sayılarının hiç de az olmadığını umuyor ve ummaktan öte biliyorum da. İnsanlık tarihinin sanatıyla, kültürüyle, felsefesiyle devamlı moderni bulmaya doğru ilerleyen diyalektik sürecinden haberdar olan bu insanlar Türkiye'nin koşullarının kendi beyinlerini tamamen kapatmasına zaten izin vermeyeceklerdir ama ben de yazılarımla yapabildiğim kadarıyla onların beyinlerine yeni kapılar açmaya çalışmak kararını aldım altı ay önce. Başarabiliyor muyum bilmem ama en azından gayret ediyor ve uğraşıyorum bunun olabilmesi için. Bu uğraşma süreçlerimin bile moderni bilen ve onu arzulayan insanların beyinlerine bazı kapıların en azından aralanmasına yol açacağını umuyorum. Özetle bu yazılarımın benim açımdan hedef kitlesi beyinlerinin tamamen kapatılmasına itiraz eden ve bunun olmaması için düşünme yeteneklerine ve birikimlerine güvenen insanlar. Yazıların hedeflediği okuyucuyu tanımladıktan sonra gelelim asıl kritik soruya. Acaba benim bilgi birikimim, kültürüm ve öğrenme kapasitem bu amacı gerçekleştirmeye yetecek mi Baştan söyleyeyim öğrenme kapasiteme ve çok çalışma gücüme güvenirim ve bilmediğimi açıkça itiraf edebilirim sonra da öğrenmek için ciddi biçimde çalışırım. Bu öğrenme ve yeni bilgiye ulaşma süreçlerim hakkında şeffaf olduğum ve nasıl çalıştığımı okuyucuya anlattığım takdirde bunun bile onların beyinlerinde var olduğuna inandığım, Türkiye'nin bütün gayretine rağmen hala daha mühürlenmemiş olan, kapıların açılmasına da yardımcı olacağına inanıyorum. Alt başlıktan anlamışsınızdır ben bugün çalışma günüme başlarken kafamda bir dertleşme yazısı yazmak katiyen yoktu. Güya alt başlıkta dediğim gibi ben Cezanne hakkında bir yazı yazmak niyetindeydim. Çünkü beyinlerin kapanmasını önleyici olacağına inandığım yazılarım arasında empresyonistlerin ve kübizmin önemini anlatan yazılar da vardı. Bunları düşünen bir insanın o tartışmalar içinde Cezanne'nin (1839-1906) yokluğunu kabul edebilmesi bence imkansızdı. Hem empresyonistlerin hem de kübistlerin çok saygı duyduğu bir sanatçıydı Cezanne. Hatta Picasso, kendisinin hayatı boyunca Cezanne'nin eserlerini çalıştığını ve onu bir baba figürü olarak gördüğünü bile söylemişti Bu aşamada çok önemli bir dipnot koymak zorundayım. Bana dipnot ile yazının kesilmesinin okuyucuyu zorlayabileceğini söyleyenler de var. Ben de onlara diyorum ki benim hedeflediğim ve var olduklarını umduğum okuyucu türü dipnotlu ve kaynaklı yazı okumaya alışık okuyucudur.. FRANSIZ TEORİSYENLER Dipnotum Fransız düşünürler ile ilgili. Bu tür yazıları yazma serüvenine çıkmadan önce itiraf ediyorum ki İngilizce ve Türkçe yazan teorisyenleri ağırlıklı okuyordum. Fransız düşünce alemini ihmal ederek özelikle sanat tarihi, kültür teorisi ve felsefe üzerine pek tatmin edici laf edebilmek nerdeyse imkansız. Bu konudaki eksikliğimi fark edince okuma ve çalışma yüküm iki mislinden fazla arttı. Entelektüel zararın neresinden dönülürse iyidir diyerek işe giriştim. Ama gördüm ki Fransız düşünürlerde İngiliz ve özellikle Amerikan düşünürlerde bulunabilecek türde bir konuyu basit dilde anlatabilme becerisi katiyen bulunmuyor. Fransız düşünürler bana her okuduğumda acaba özellikle anlaşılmaz mı olmaya çalışıyorlar diye sorduruyor. Hayli zor anlaşılır olanları Amerikan ve Türk uzmanların çalışmalarıyla anlamaya, çözümlemeye çalışıyorum. Yazıda bu dipnotu zorunlu kıldıran kişi de Maurice Marleau Ponty'di (MMP) Husserl'i çözümleme ve fenomenoloji üzerine çalışmaları ile bilinen MMP, Fransız düşünürler arasında bile anlaşılması özellikle zor olan bir isim. Cezanne'yi anlamaya çalışırken beni ona mecbur eden konu MMP'nin 'Cezanne'nin Kuşkusu' başlıklı son derece önemli olduğu bugün bile hala daha tartışılıp okunulmasından