Cumhuriyet Müzesi halk yüzünden kapanabilir

"Bir yerin vizyonu ile onun tamamlanmamış halinin oransızlığında çok dokunaklı bir şeyler vardır." Sanat felsefecisi Arthur Danto "Sanatın Sonundan Sonra; Çağdaş Sanat ve Tarihin Sınır Çizgisi" başlıklı çalışmasının 216'ıncı sayfasındaki bu düşünceyi Brooklyn Müzesi hakkında söylemiş. Modern sanat ve ayrıca çağdaş sanat (bu iki kavram ayrı tür sanatı anlatır; yani modern ile çağdaş aynı anlamı taşıyan kavramlar değildirler... Bu farkın neden olduğunu ve ne anlam ifade ettiğini benim "Kütüphanemdeki Sesler" kitabının devamı olarak yapmakta olduğum çalışmanın yayınlanmasından sonra daha net anlayacağınızı umuyorum) üzerine derinlikli çalışmaları bulunan sanat felsefecisi ve eleştirmen Danto'nun, Brookyn müzesi hakkında neden böyle düşündüğünü biraz sonra açıklayacağım ama onun açılışta verdiğim o cümlesini okur okumaz benim aklıma ikinci yüzyılına umarım girebileceğimiz Cumhuriyetimizin durumu geldi. Brooklyn Müzesi 1897 yılında halka açılmıştı. Brooklyn bölgesinin en yüksek tepesinin üzerine inşa edilen müze mimari ihtişamı ile "müzelerin müzesi" yani muhteşem olacağını ilan ediyordu. Manhattan'daki Columbia Üniversitesi'ni inşa eden mimarlık şirketi tarafından yapılan ve Paris'teki Ecole des Beaux Arts okulunun stilinden esinlenilerek Fransız neoklasisizmi ve Rönesans esintileri de taşıyan Beaux Arts stilinde inşa edilen bina uzaktan bakıldığında nerdeyse Roma İmparatorluğu'nun yükseliş dönemindeki gücü temsil eden imparatorluk binalarından biriymiş izlenimi veriyordu. 52 bin metrekare olan müzenin planlanan bölümleri tamamen bir türlü açılamadı ama bitirilen bölümde küratörler tarafından çok güzel eserler alındı ve sergilendi. Müzenin sadece eser sergilenen bir yer olarak kalmaması ve aynı zamanda felsefenin tartışıldığı bir felsefe müzesi de olması bekleniyordu. Anlayacağınız müzenin kuruluş aşamasında müthiş bir vizyon vardı. Ama bugünlerde Danto'nun dediği gibi müzeyi ziyaret ederseniz bir şeylerin yanlış gittiğini ve sanki bir terk edilmişlik duygusunun ve bir tamamlanmamışlık havasının oluğunu hissedebilirsiniz. Aslında müzenin hayal edilenleri başarabilmesi için imkanlar, kaliteli insanlar ve müzeye inanan bilgili kadrolar vardı ama sonunda müzelerin müzesi olmak vizyonu bölge halkının müzenin vizyonunun düzeyine bir türlü yükselememeleri ve müzeye hak ettiği sanatsever halk desteğini sağlayamadıkları için müze vizyonu tamamlanmamış biçimde kaldığı duygusu veriyor insana. Brooklyn Müzesi'nin kısa tarihi bu kadar. Bu müzeye son yıllarda ben her gidişimde ve fotoğraflarına ne zaman baksam benim aklıma Türkiye Cumhuriyeti geliyor. Cumhuriyetimiz de 29 Ekim 1923 yılında muhteşem bir vizyonla ilan edilmiş ve bu büyük Cumhuriyeti kuran yönetici kadro ona büyük umutlarla sarılmış ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Brooklyn Müzesi nasıl müzelerin müzesiyse; onu gibi dünyadaki en parlak ve geleceği en sağlam Cumhuriyet olması için bütün güçleri ile çalışmış ve yeni cumhuriyetimiz için hiçbir şeylerini esirgemeden kendi canlarını bile düşünmeden mücadele etmiştir. Ben onları cumhuriyetimizin birer küratörü olarak düşünüyorum. Nasıl ki küratörler müzelere eser alımını yapan ve sergiler düzenleyen insanlarsa cumhuriyetimizin yöneticileri (küratörleri) de bu ülkenin çağdaş seviyeye gelebilmesi için tüm imkanları seferber etmişlerdi. Bir küratör titizliğinde cumhuriyetimizi oluşturmuşlardı. Ve ilk yıllardaki dinamizm sayesinde bu ülkenin çok kısa sürede dünyanın örnek alacağı bir demokratik cumhuriyet olacağı ve bunu Orta Doğu gibi demokrasi çölü olan bir bölgede gerçekleştirerek