Bu ortamda anlamlı bir yeni anayasa zor gözüküyor

Madem geçmişteki bütün deneyimler bunun aksini söylese de hala daha bu haldeki bir toplumun sadece anayasası düzeltilerek daha iyiye götürülebileceğine inanılıyorsa ve madem pazartesi günü anlatılacak yeni anayasayı değerlendirmeleri için 250 gazeteci davet edildiğinden bizler uzunca bir süre anayasa konusunu okuyup dinleyeceğimiz kesinleştiği için ben de toplumsal diyaloğa bir ucundan dahil olayım dedim. Carl Jung'un kolektif bilinç tanımını kabul edersek anayasaların bir toplumun kolektif bilinci olduğunu söylemek mümkün. Sıkça anayasa yapmaya çalıştığımıza bakanlar bu toplumda ortak kabul edilenpaylaşılan bir toplumsal kolektif bilincin gerçekten var olduğunu sanabilirler. Böyle sananlar -ki bunların sonuncusu galiba altılı masa olmalı- ne kadar da yanılıyor olduklarını anayasa yenileme sıklığına ve her durumda var olanın bir türlü tatmin edici olamamasına bakarak anlayabilirler aslında. Amerika, dünyadaki ilk ve tek sadece bireyin mutluluğunu sağlamanın yollarını düşünerek sistem kurmuş ve anayasa oluşturmuş bir toplumdur. Bu sağlam başlangıcına rağmen 20. yüzyılın ilk yarısına bakıldığında Carl Jung Amerika'nın kendi kolektif bilinçaltında kendisini evinde olduğu gibi huzurlu ve rahat hissedemediğini söylemişti. Jung, paylaşılan toplumsal yaşam deneyimleri ile insanların birbirleriyle ve geçmişleriyle bağlantılar kurduklarını, bu bağlantıları oluşturmak için kültürel süreçleri ve mitleri, sembolleri de kullandıklarını ve ancak bu paylaşılan toplumsal hayat deneyimleri sağlam biçimde kurulabildiğinde toplumda bir kolektif bilinçaltının oluşabildiğini söylüyor. Kolektif bilinçaltının oluşabilmesi her toplumda zor ve iniş çıkışlı bir süreçtir. Amerika işte bu zorluklar nedeniyle çok daha sağlam bir temelde ilerlediği ve elinde çok sağlam bir anayasal metin de bulunmasına rağmen kendi kolektif bilinçaltını 1920'ler 1930'lar geldiğinde henüz oluşturamamıştı. Amerikan sistemi bireyin mutluluğu için çerçeve çizmesine rağmen bireylerin bu mutluluğun peşine nasıl anlamlı biçimde düşecekleri ve Amerikan olmanın anlamlı bir tanımını nasıl yapacaklarına karar vermeden önce ne kolektif bilinçaltı ne de kolektif bilinç oluşamıyordu. Jung'un Amerika için yaptığı tespitleri okuyunca tabii ki Türkiye'yi düşünmeye başladım. Bizler acaba 'Türk olmanın anlamı nedir' sorusuna diğerleri tarafından da gönül rahatlığıyla paylaşılan, en azından tepki çekmeyen, onları düşündüren bir cevap verebiliyor muyuz, buna 'evet' cevabı verebilmek pek kolay değil. Anlayacağınız ortak paylaşılan bir toplumsal hayat üzerine kurulmuş bir kolektif bilinçaltımız maalesef ortada henüz yok gibi. Yakın tarihimizin bir dizi bilinçaltı sert kopuşları süreci olduğu bile söylenebilir. İmparatorluktan cumhuriyete geçiş ve daha sonra o cumhuriyetin niteliği ve anlamı üzerine sürekli yapılan sert tartışmalar