Sağaltıcı ÖSYM ve Çehov

Pazar günü yapılan AYT sınavında erken gelen iki öğrenci kendi aralarında bir gün önceki TYT hakkında konuşurken, içlerinden birisi "Adamlara bak ya, sağaltıcı nedir diye sormuşlar. Bu kelime ortaçağdan mı kalmış ne Herhalde Reşat Nuri falan kullanmıştır!" derken, diğeri de gülerek "Sorma ya ben onları en son ilkokulda okumuştum. Hatırlamıyorum bile!" dedi.

Maalesef Türkiye'de dil dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar hızlı değişiyor. Hızlı değişim beraberinde kuşaklar arasındaki uçurumun da artmasına yol açıyor. Zaman zaman eski kelimeler kullandığım olsa da konuşma ve yazı dilimin yeterince sade olduğunu ve günümüz Türkçesinden çok da kopuk olmadığını düşünüyorum ama gerek arkadaşlarımdan ve gerekse öğrencilerimden zaman zaman dilimin ağır olduğu yönünde bir serzenişle karşılaşıyorum. Serzeniş dedim ama maalesef bu güzel kelime de çok uzun süredir kullanılmıyor. Her şeyin tek kelime ile anlatıldığı bir çağda yaşıyoruz. Herkes depresyonda, halbuki kimimiz müteessir, kimimiz meyus, kimimiz kahırlı, kimimiz kasvetli, kimimiz ızdıraplı

Çevremde eski tabirle deli gibi kitap okuyan insanlar var ama gözüme çarpan okudukları kitapların kelime haznesinin çok kısıtlı olması; 500-1000 kelime ile yazılmış peynir ekmek gibi satan popüler kitaplar var, insan şaşıp kalıyor. Bu kitapları okuyan insanlardan dünya meselelerine toplumsal sorunlara vs. karşı duyarlılık bekliyoruz.

Dil zihni zorlamıyorsa zihnin gelişmesi ve aklın sağlıklı kullanılabilmesi mümkün mü, sanmıyorum.

Geçenlerde Çehov'un Vanda Dayı adlı tiyatro oyununu okuyordum. Çehov 1860-1904 yılları arasında yaşamış Rus edebiyatının en güçlü kısa hikaye ve oyun yazarlarından. Eserde, Çehov daha sanayi inkılabının ve insanın çevreye körlüğünün vahim sonuçları gözle görülür hale gelmemişken oyun karakterlerinden Doktor Astrov üzerinden okuyucularına uyarılarda bulunuyordu. Bugün o peynir ekmek gibi satan popüler eserlerin çoğunda insanlığın asırlık ve günlük sorunlarına dair hemen hiçbir gerçekliğe doğru-yanlış değinilmiyor. Fikirler arası bir çatışma ortaya konmuyor.

Hoş dünün insanı bu bahsettiğim metinleri okurken ne kadar iyiye gitti o da meçhul. Kuran, bizde en çok okunan kitap ama Kuran'ın hayatımızdaki yeri tartışılabilir. Tolstoy'un 'İnsan Ne ile Yaşar'ı da sanırım tüm dünyada en çok okunan kitaplar arasında ama herhalde bu denli çok okunuyor olması insanlığın bu eserden yeterince ders aldığını göstermiyor.

Ben sözü şimdilik Çehov'a ve karakterlerine bırakarak aradan çekilmek istiyorum.

"YELENA ANDREYEVNA (Y.A.): Sizin orman sevginizden söz ettilerdi bana. İnsan bu yolla da çok yararlı işler yapabilir gerçekten, fakat asıl görevinize engel olmuyor mu bu Doktorsunuz.

ASTROV: Asıl görevimizin ne olduğunu Tanrı bilir.

Y. A.: İlginç bir iş mi bari, ormanla uğraşmak

ASTROV: İlginç.

VOYNİTSKİ (ironik): Çok!

Y. A. (Astrov'a): Genç bir adamsınız! Olsa olsa hadi otuz altı, otuz yedi yaşında olun... Hiç sanmıyorum ilginç bir şey olacağını hep ağaçlarla uğraşmanın... Bence çok tekdüze bir şey bu.

SONYA: Yok, son derece ilginçtir. Mihail Lvoviç her yıl yeni fidanlar diker. Bunun için bronz madalyayla diploma gönderdiler ona. Eski ormanlar yok edilmesin diye de çaba gösteriyor. Eğer onu dinlerseniz, mutlaka katılırsınız görüşlerine. Ormanların dünyayı güzelleştirdiğini, insana güzelliği kavramayı öğrettiğini, içimizi yüce duygularla doldurduğunu söylüyor. Ormanlar, sert iklimleri yumuşatır. İklimi yumuşak olan ülkelerde, doğayla savaşta daha az güç harcanır. Orada insanlar daha yumuşak huylu ve sevecendirler. Daha güzel ve duyarlıdırlar. Konuşmaları zarif, hareketleri sevimli ve uyumludur. Öyle ülkelerde bilim ve sanat gelişip çiçek açar; felsefeleri iç karartıcı değildir, kadınlara davranışları zarif bir soyluluk taşır...