LGS fırtınası TYT-AYT çarpılması
Ülkemizde bir tartışma-münazara kültürü olmadığı malum hemen her konuda münakaşa ediyoruz. Geçen hafta Kürtlerin ya da Alevilerin sorunlarının çözümünün neden zor olduğuna değindik; gelen yorumlar, eleştiriler ve sosyal medyadaki üslup aslında cevabını da veriyordu.
LGS sonuçları açıklandığı günden beri bir laf dalaşıdır sürüp gidiyor. Herkes kendi tezine ısrarla bağlı ve doğru taraf olduğu iddiasında. Olan çocuklara oluyor…
Şimdi adım adım gidelim.
Birincisi MEB'in politikalarını takip edenler bilir; son 5-6 yıldır Bakanlık sürekli olarak sınavların kazanım ağırlıklı olacağı ve soruların da bu doğrultuda hazırlanacağını beyan ediyor. Yardımcı kitaplara gerek yok diyor. Sınav stresinin başrol oynadığı böyle bir sınavda sınav stresini iyi yönetenlerin daha başarılı olacağı da baştan belli idi. Geçmişe nazaran son yıllarda birincilerin sayısının artmasının temel sebebi bu. Bu açıdan bakıldığında aslında çok da şaşırtıcı bir durum yok ortada.
Sınavdan hemen sonra, sorulara şöyle bir göz gezdirdiğimde sorular benim beklentime göre kolaydı ama kamuoyunda öğrenciler ve veliler arasında soruların –özellikle Türkçe- çok zor olduğu ile ilgili şikayetler hızla yükseldi. Aslında bu tip şikayetler hemen her sınavda duyduğumuz türdendi.
Bu serzenişlere eğitimcilerin de medya ve sosyal medya üzerinden ortak olmasıyla kamuoyunda bu yıl puanların düşeceği ve yüzdelik dilimlerin ise yukarı yönlü olacağı yönünde büyük bir beklenti oluştu. İnternette sınavla ilgili arama yapmışsanız hemen her gün haber önerilerinde bu yönde onlarca haber ve video paylaşımının önünüze düştüğünü görmüşsünüzdür.
Halbuki daha ilk günden Türkiye'nin dört bir yanından LGS birincileri ile ilgili gayrı resmi haberler uçuşmaya başlamıştı bile.
Arkadaşlarıma ve eşime ısrarla "Bu sınavdan yüzlerce birinci çıkacak, bak görürsünüz" dememe rağmen çevremdeki kimseye bu fikrimi kabul ettiremedim, herkes sınavın son 5-6 yılın en zor sınavı olduğu konusunda ısrar etti.
Sınav güvenliği ile ilgili tezviratları çok önemsemiyorum çünkü ülkemizde maalesef hemen hiçbir kuruma ve sınav sistemine uzun süredir bir güven yok ve bu konuda yapılabilecek bir şey de. FETÖ'nün bize bıraktığı kötü bir miras olarak uzun yıllar da hafızalardan silinmeyecek. Sınavın 2. Oturumu sırasında 1. Oturumdaki soruların paylaşılması dışında elle tutulur bir iddia da yok şu ana kadar. Bakanlık da bu konuda soruşturma başlattığını ilk günlerden zaten açıkladı.
Sonuçlar açıklandığında birinci sayısındaki artış, kamuoyunda yaratılan beklentiye ters olunca da doğal olarak kıyamet koptu.
544 okuldan 719 birincinin çıkması şoku atlatılınca bu kez birincilerin okulları gündem oldu. Koca milletvekilleri arkasını önünü incelemeden "Bir okuldan şu kadar birinci çıkar mı" yaygarası ile özellikle İmam Hatipler özeline hapsedilen saçma bir gündem yarattılar, halbuki bu okulların başarı oranı geçmiş yıllardan çok da farklı değildi.
Bu kadar çok birincinin çıkması ve ilk dilimlerde yaşanan yığılma belki sınavın ayırt ediciliği konusunda bir şüphe uyandırabilir. Belki asıl sorulması gereken buydu. Burada bir sorun olduğu gerçek, tepeye bu kadar yığılmanın olması ölçme ve ayırt edicilik konusunda bir sıkıntının olduğunu gösteriyor.
Soruların ayırt ediciliği yıllardır matematik ve Türkçe üzerinden yapılıyor halbuki bu ayırt ediciliğin diğer testlere de az da olsa yansıtılmalı.
Sınav mantığımız sıralama üzerine kurulduğu için zaten baştan yanlış ama elimizde de başka seçenek yok.
Nitelikli okul sayısının azlığı, mesleki yönlendirmenin hemen hiç yapılamaması, sistemin eleme işini 8. Sınıfa kadar bırakması en büyük sorun. Geçmişte bu sınavlara girebilmenin bir kıstası vardı, şimdi ise yok. Bunun en bariz sonucu sınavda sıfır ve eksi puan alan öğrencilerin olması. Vahametin boyutunu verilerle "Eğitimde bir paradigma değişikliği şart" başlıklı yazımda ortaya koymuştum. https://www.karar.com/yazarlar/senol-kaluc/egitimde-bir-paradigma-degisikligi-sart-1604191