Bölünme korkusu, zorunlu din dersleri ve Aleviler

Cumhuriyetin kurucu Kemalist-İttihatçı kadroları çöken imparatorluğun küllerinden yeni bir devlet inşa ederken kendilerince Osmanlının çöküşüne sebep olduğunu düşündükleri bazı sorunları mümkün mertebe Cumhuriyete taşımamaya çalıştılar. Bu çerçevede de ana sebep olarak gördükleri dini ve etnik çeşitliliği mümkün mertebe en aza indirebilmenin yolunu Batıdan ithal "Üniter Devlet" anlayışında buldular.24 Anayasasının 88. Maddesi "Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur." demektedir. Bu hükmü düz olarak okuduğumuzda çok da büyük bir problem yok, ancak uygulamada yapılanların metin manasının çok ötesinde olduğunu az çok okuyan ve tarihe meraklı herkes bilir ama pek fazla dillendirmez.Bölünme ve parçalanma tehdidi son iki asrımızın en büyük sorunudur ve maalesef bu endişe ülkemizdeki pek çok sorununda çözülmemesinin de önündeki en büyük engeldir.İşi tarih dersine döndürmeden devam edersek, Cumhuriyet birtakım öncüller belirlemiş ve toplumu da buna göre dizayn etmeye çalışmıştır. Bu yeni dizaynda aslında Türklük pek çoklarının bahsettiği manada etnik bir aidiyet olmaktan çok bir kabul sürecinin unsuru olarak görülmüştür. Kurucu ideoloji Türk-Sünni-Hanefi bir insan tipi tasavvur etmiş ve bunu da gerçekleştirebilmek, topluma kabul ettirebilmek için dönemin tüm şartlarını kullanmıştır.Bu kimlik içinde, Kürtler başta olmak üzere hiçbir etnik gruba ve Müslüman olsalar bile Aleviler gibi Sünni-Hanefi olmayan kitlelere yer yoktu.Buradaki Sünni-Hanefi çizgiyi sıkı bir dindarlık olarak algılamamak gerekir. Kurucu irade bunların yerine zamanla laikliği de ekleyecektir. Türkiye devleti için makul vatandaş LAST yani Laik, Sünni(Hanefi) ve Türk kimliğine sahip kimselerdir.Türkiye'nin Kürt sorununda geldiği nokta belli; bugün için büyük oranda "anadilde eğitim" hariç Kürtlerin taleplerinin büyük kısmı gerçekleşmiş durumda.Kurucu ideolojinin yok saydığı Alevilere gelince iş biraz karışık. İronik bir şekilde Aleviler kendilerinin Cumhuriyet ve Atatürk ilke ve İnkılapları ile eşit vatandaşlar haline geldikleri iddiasını sık sık dillendiriyorlar. Ancak, 1923'den bugüne devlet resmi olarak Alevileri hemen hiç muhatap almamış, dolaylı da olsa muhatap alması ise 90'lı yılları bulmuştur. Alevilerin temel beklentilerine karşı, Alevi Çalıştayları'na rağmen AK Parti ve Erdoğan da bir iki jest dışında resmi hiçbir adım atmadı.Geçen hafta, Anayasa Mahkemesinden çıkan bir karar -henüz yayınlanmadı- Alevilerin uzun süredir verdikleri hak mücadelesi açısından bir dönüm noktası olma özelliği taşıyor. Daha önce AİHM'de (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) zorunlu din dersleri konusunda pek çok davayı kazanan Alevilerin taleplerine AYM'de "ebeveynlerin eğitim ve öğretimin kendi dinî ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama hakkının ihlal edildiğini" belirterek, durumu din ve vicdan özgürlüğünün ihlali olarak görmüş ve AİHM kararlarına uyum sağlanması gerektiğini kabul etti.AYM'nin gerekçeli kararı yayınlandığında, din derslerinden muafiyet ve bu derslerin müfredatı konusunda Millî Eğitim Bakanlığı'nı bağlayıcı hükümler