İki gün sonra yani 5 Temmuz Başbağlar'da PKK terör örgütü tarafından devletin gözünden ırak (!) bir kırsalda kendi halinde yaşam mücadelesi veren 33 köylünün hunharca katledişinin yıldönümü.
Dün ise, devletimizin gözü önünde olay mahallinden 50 metre yukarısı valilik, birkaç km ötesi koskoca bir askeri tabur ve emniyet müdürlüğü olan bir şehir merkezinde devlet içindeki derin yapıların işbirlikçileri vasıtası ile hazırlanıp gösterime sunduğu ve halkın da katılımı ile birlikte işlenen, belki de tarihte Tv'lerden (en azından Türkiye'de) naklen yayınlanmış ilk katliamın yıldönümü idi.
(Ve çok yazık ki birkaç gün önce de Kayseri'de bu kez Suriyeli sığınmacılara karşı 6-7 Eylül'ü hatırlatan saldırılar gerçekleşti.)
Hemen her yıl bu iki katliamı gerçekten içi yanarak ananlar dışında bir de seçme yaparak bu iki katliamı birbirinin karşıtı imiş gibi gören insancıklar var. Bunlara göre birini anmak diğerini anmaya engel!.. Anmak zorunda kalmışlarsa da kınarmış gibi yapmayı marifet sayıyorlar ve işin aslı katledilenleri insan olarak da görmüyorlar.
Yıllar önce çok önemli bir İslamcı ağabey Maraş Katliamı hakkında konuşurken şöyle bir cümle kurabilmişti: "Benim bir akrabam o zamanlar devlet hastanesi morgunda çalışıyordu. O bana dedi ki öldürülenlerin çoğu sünnetsizdi!"
Halbuki olaylar sırasında hamile bir kadının karnı yarılıp bebeği de parçalanacak kadar vahşileşilebilmişti
Ama koskoca İslamcı ağabeyimizi yaşanan vahşet değil de öldürülenlerin sünnetli-sünnetsiz olması daha fazla ilgilendiriyordu
Madımak Katliamının ardından olayın tesirlerinin hala canlı olduğu yıllarda Sivas'ta çalıştım. O yıllarda en demokrat ve insancıl dediğim insanların bile olayın kendisinden çok olayın Sivas'ta yaşanmasından duydukları rahatsızlığa şahit oldum. Ekseriyet olayın kendisine dair bir üzüntü belirtmezken Sivas'ta olmasına "Sivas'ın adının kötüye çıkması"na daha çok üzülüyorlardı. Halbuki bunlar aynı yıl içinde yaşanan Solingen Katliamı denilince gözyaşlarına gark olarak "Hiç insan yakılır mı" diyebiliyorlardı.
Bir kesim de Aziz Nesin diye ağzını açıp saatlerce hakaret ederken ağızlarından bir kere bile "Öyle ya da böyle bu insanlar öldürülmeyi hak etmedi, bu bir insanlık suçudur" demiyor, alttan alta öldürülmelerini normal karşılıyorlardı. Olayın suçunu ise sadece dışarıdan gelen provokatörlere ve yakılanlara atıyorlardı. Çok açık ki o gün bu olayları makul gören izin veren demiyorum- bir siyasal ortam olsa idi Oteli ateşe verenler kahraman ilan edilebilirdi. Nitekim dediğim gibi edenler de var.
Sivas'ta yakılması makbul görülenler insanlar arasında ise bugüne kadar Başbağlar katliamını onaylayan ya da hoş gören birisini hiç görmedim
Türkiye öyle bir memleket ki yapılan eylemler anlık konjonktürde kahramanlık ya da hainlik arasında gidip gelebilir, zamanlama önemli.
Kılıçdaroğlu'nun linç etmeye kalkanlar ile Sinan Ateş Cinayetini işleyenlere verilen tepkilere bakabilirsiniz
Hrant Dink'in katili ile bayrak önünde gururla poz verenler, onun kar maskesini sembol yapıp tribünlerde coşku ile tezahürat yapanlar başka şartlar altında olsa idi sahip çıkacakları ve gurur duyacakları Rus Elçisini öldüren katilin arkasından tek bir gözyaşı bile dökmedi. (Ve bu kitle bugün Kayseri'deki olayları sosyal medyada coşkuyla kutluyor)