105 yıl önce TBMM

Osmanlı Devleti, son yıllarında ülkeyi yöneten kifayetsiz muhterisler yüzünden -muhafazakârların çok eleştirdiği İsmet Paşa kadar bile olamadılar- daha az zararla çıkabileceği bir savaşa koşar adım girmiş ve büyük hayaller peşinde koşarken paramparça olmuştu.

Ülkeyi nasıl bir felakete götürdüklerini anladıkları andan itibaren bu sefer de elde kalabilecek toprakları korumak için toplum mühendisliğine girişmişlerdi ki bugün hala çözemediğimiz pek çok problem o sürecin ürünüdür.

Bugün 23 Nisan ve Büyük Millet Meclisi (BMM)'nin 105. açılış yıldönümü. Meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) adını ise 8 Şubat 1921'de alacak.

Peki, bu meclis gökten mi indi

Meclis kavramı, Osmanlı topraklarına 1920'den çok daha önce girdi ve Ankara'da açılan BMM'nin de yeni olmak değil aksine İşgalciler tarafından kapatılan Osmanlı Mebusan Meclisi'nin devamı olma iddiası var.

Ama bugün pek çok yerde -tarihi 19 Mayıs 1919'dan başlatmayı sevenlerce- atılan nutukları dinlediğinizde sanırsınız ki, bu topraklarda halk iradesine dayanan ilk meclis 23 Nisan 1920'de açıldı.

Osmanlı'da demokratik süreçler hiç yaşanmadı.

Mesela aklı başında insanlara bile TBMM'nin gökten zembille inmediğini bunun tarihsel bir alt yapısı olduğunu açıklamakta zorlanabilirsiniz. İşgallerin olduğu bir ortamda nasıl oluyor da Ankara'da bir meclisin toplanması çağrısı toplumda karşılık buluyor ve öncesinde de ülke genelinde birçok kongre toplanabiliyor

Halkın yönetime az-çok katılma gibi bir alışkanlığı olmasa bu tür çağrılar karşılık bulabilir miydi Ya da bu tür bir yol kimsenin aklına gelir miydi

Öyleyse "Nasıl oldu"

Aynı soru ilerleyen yıllarda yapılacak inkılaplar için de geçerli. İnkılapların hemen hepsinin kökleri Osmanlıya çıkıyor. Kemalistlerin Osmanlı muktedirlerinden farkı işi kısa yoldan, Jakobence bir tavırla gerçekleştirmek istemeleri.

En tartışmalı inkılap alfabe konusundaki tartışmalar bile 19. yy. ortalarına kadar götürülebilir. Savaş sırasında bir Enver Alfabesi denemesi bile var.

Meclise gelince, Türkiye'deki Demokratikleşme hareketlerini inceleyen pek çok önemli eser milat olarak 1839 Tanzimat Fermanını alsa da 1808 Senedi İttifak'a atıf yapmadan geçmez.

Tanzimat, Osmanlı taşra sistemini yeniden düzenlemiş; vilayetler sancaklara, sancaklar kazalara, kazalar nahiyelere bölünmüş, nahiyelerin altında da köy ve mahalleler oluşturulmuştur.

Tanzimat, köy ve mahallelerin yönetimini HALK TARAFINDA SEÇİLMİŞ muhtarlara ve ihtiyar heyetlerine bırakmıştı. Ve daha da önemlisi yukarıya doğru hemen her birimde atanmışlar ve halk tarafından seçilmiş heyetler işin içine sokuldu. "Onların içinde kimileri, bir mahkeme olarak görev yapar ve, kadıların başkanlığında, yeni kanunları uygular. Ötekiler de, vergileri toplama, yol yapma olsun, ya da örneğin eşkıyalığı dizginleme için alınacak önlemler olsun, yerel sorunları tartışırlar ve gerektiğinde İstanbul'a yollanacak öneriler hazırlarlar. 1864 tarihli kanun, bu mercilerin çoğunda halkın bütün öğelerinin temsil edilebilmeleri amacıyla, belli sayıda Müslüman olmayanların da katılmalarını öngördü. Özellikle İl Genel Meclislerinde (meclis-i umum-u vilayet) işler böyle yürür ve, bu meclislere, sancaklarca seçilen eşit sayıda Müslüman ve azınlıklardan insanlar katılırlar." (Osmanlı İmparatorluğu Tarihi II, Editör R. Mantran, s.91-92)

Her ne kadar İ. Ortaylı bu meclislerin yok hükmünde olduğunu ve birkaç vilayet dışında pek çalışmadıklarını belirtse de 1877 Kanunu ile daha da yaygınlaşmış ve 1880'lere gelindiğinde belediye idareleri az ya da çok kendini gösterir hale gelmiştir.

Kısa süreli de olsa ilk Osmanlı Mebusan Meclisi deneyimi Osmanlı aydınlarını derinden etkiledi ve II. Abdülhamit'e muhalefetin odak noktası haline geldi.

Görüldüğü üzere Osmanlı toplumu az ya da çok bir meclis ve seçme tecrübesini 1920'den çok daha önce yaşamış ve aydınlar da bunu içselleştirmişti. Özellikle ekonomik anlamda gelişmiş bölgelerde ve eğitimli kesimde bu bilinç fazlası ile vardı.