İnsan bazen kendi elleri ile kaderini çizermiş. Ortaokulda başarılı bir öğrenci idim. Başarılı dediysem Ankara'da sınavla girilebilecek bir iki okul vardı ve benim sınavda yaptığım 100 sorudan 82 netle bunlara girilemiyordu. O yıllarda öyle çok özel okul da yok, bir iki tane var. Onlara girmek için ya çok çok iyi olacaksınız ya da paranız olacak.
O yıl Ankara'da yeni bir özel okul açılmış ve o okuldan 50 burs teklif edilmişti. Annemle birlikte okula gidip şartları öğrendiğimizde gerisin geriye dönmüştük çünkü kalan 50'yi ödeme şansımız hiç yoktu.
Ben de orada bir hata yaptım gibi. Öğretmenlerimin tüm itirazlarına rağmen meslek lisesine gitmeye karar verdim ki o yıllarda meslek liseleri de sınavla alıyordu bazı bölümlere. Kader, kısmet diyelim.
Atölye derslerinde çok zorlanıyorduk bazen. Benzin Motorları atölyesinde zamanın meşhur hocası Zekeriya Topbaş vardı. Koca bir yıl boyunca tokadını yemediğim bir günü hatırlamıyorum. Çok iyi bir hocaydı o kadar sertliğinin altında insanı içine alan bir sevecenliği de vardı. Belki de o yüzden yediğimiz sopa zorumuza gitmezdi.
Yine bir gün atölyede nasıl oldu ise günü sopa yemeden bitirmek üzereydim ki bu sevinçle söküp takmaya çalıştığımız bir motorun başında "Arkadaşlar bugün tarihe geçecek, sopa yemeden çıkıyoruz" diye konuşurken enseme bir şaplak iniverdi "Ne diye boş boş gevezelik yapıyorsunuz" diye.
Atölyelerde hemen her şeyin ölçüsünü kumpas adı verilen bir aletle alıyoruz, yalnız aletin ölçü birimi inç, cm değil. Doğal olarak yeni bir şey öğreniyoruz fakat gerek hocanın korkusundan gerekse yeni bir şey öğrenmenin gerginliği hemen hiçbirimiz tek seferde ölçüleri sayamıyoruz. 1 inç 16 parça ve 116, 18, 316, 1 çeyrek vs. diye 1 inçe kadar gidiyor ama sayı saymayı yeni öğrenen öğrenciler gibi hepimiz tekliyoruz. Üstüne bir de Zekeriya hocanın korkusu
Hocanın eşref saatinde olduğu bir gün kendisine "Hocam, biz bu işleri beceremeyeceğiz herhalde" dediğimde gülerek "Evladım, aslında hepiniz biliyorsunuz ama öğrenme gerginliği ve biraz da sınav kaygısı ile bilmediğinizi sanıyorsunuz. Yarın buradan çıkıp gittiğinizde öğrenemediğinizi düşündüğünüz pek çok şeyi aslında bildiğinizi fark edeceksiniz, ben size güveniyorum" demişti.
Sonraki yıllarda bizim Cisday diye kısalttığımız Cisimlerin Dayanımı diye bir dersimize de girdi. Mühendislik fakültesi seviyesinde işlenen bir ders. O dersi bütünlemeye kalmadan geçmeyi başarmıştım ama bir de bana sorun.
Meslek lisesi mezunu olmak üniversite sınavında önüme ciddi bir problem olarak çıkmıştı çünkü sınavda çıkan konuların çoğunu hiç görmeden mezun olmuştum. Mühendislik için sayısal lazımdı ama benim sayısaldaki netim hiçbir zaman 15-20 bandını geçemiyordu. Çok iyi bir okuyucu olmam sebebi ile sözelden sınava girmeye karar verdim.
Hiç unutmam ilk girdiğimde, o zamanlar sınav iki aşama idi ÖSS ve ÖYS. ÖSS'den 150, ÖYS'den de 400'lü puanlar almıştım. Şans orda da yanımda olmamıştı. 1 puan değil sadece 1 yanlış az yapsam Gazi Üniversitesi Motor Öğretmenliği bölümüne yerleşebilecektim ama sıfır virgüllü bir sayı ile giremedim.
Her yaz olduğu gibi o yazda inşaatlarda çalışmış ve biriktirdiğim 30 milyon TL'ye bir dershaneye yazılmıştım.
İlk dersi hiç unutmuyorum. Tarih hocamız tahtaya alt alta birtakım sayılar yazdı ve şunları söyledi: