Mehdî'nin ismi

Mehdî hakkında bilinmezlerden biri de, Mehdî'nin hakikî ismidir.

Fakat, bilinmez deyince, bilinemez demek değildir, yani, onu ancak havassı bilir demektir. Eğer "Sen havasdan mısın" gibi garip bir soru vâki olursa, "Hayır ben o havasları ancak nakledebilirim" derim. Bu vesileyle ifade edeyim ki, meselenin ilmen izah ve isbatı gerekir. Şöyle ki:

Mehdî'nin ismi konusunda Efendimiz (asm) "Ahirzamanda ismi, ismime ve babasının ismi babamın ismine uygun bir Mehdî gelecektir" buyuruyor.1 Hocalar da bu hadisi, Mehdî'nin isminin "Muhammed Mehdî" olacağını iddia ederek naklediyorlar.

Fakat, bizim bu gibi rivayetlerden anladığımız kısmen farklıdır ve isimlerinden biri Muhammed olsa da, bir başka özel isim ve ünvanı da, olacaktır. Çünkü, hadis-i şerifin metninde "nutabıku" değil "nuvatıu" tabiri geçmektedir. Hâliyle manaları da farklı olacaktır. Mesela:

Bu meselede Bediüzzaman; "Nutabıku" olsaydı Muhammed denilmesi gerektiği gibi. "Nuvatıu" olunca da, muvazi ve muvafık anlamında bir başka isim gereğinden bahseder. Meselâ, ebced ve cifir değerlerinin ilgili isme muvazi veya uygun olması gibi. İşte bu bağlam veya nokta-i nazardan bakılınca manzara-i umumî şu beyitteki gibi olur:

"Bir ayinedir şu âlem her şey Zat ile kaim. Mir'at-ı Muhammed'den Allah görünür daim".

Bu beyitten kısaca anlaşılan; Allah'ın (cc) isim ve tecellilerine âlem ayna olduğu gibi, Fahri Cihan Efendimizin (asm) isim ve cismi de mir'at yani ayinedir demektir.

İşte Bediüzzaman Hazretleri bu hadis-i şerif ve bu beytin izahı sadedinde, Tılsımlar Mecmuası'nda, Ahmet Feyzi Kul ise, Maidetü'l-Kur'ân isimli eserinde bir nevi bu eserin şerhi sadedinde, o hadis-i şerifi ve yukarıdaki beyti şöyle izah etmektedirler:

Allah ismi ayine karşısına konunca iki tane görünür. Lafzatullah'ın harflerinin rakam değerleri 66 olduğu için ikiye katlanarak 132'ye tekabül ederek Efendimizin (asm) ebced değeri 132 olan Muhammed ismine muvazi olur; böylece zat-ı pak-ı Risaletin katıksız tercüman olduğu anlaşılır. Yani nasıl Peygamberimiz (asm), risalet noktasında mir'at-i İlâhîdir, aynen öyle de Mehdî de Mehdîyet noktasında Mirat-ı Muhammed olması gerekir. Mesela:

Cismaniyet noktasında veraset:

Muhammed ismi ile yine, ayna karşısında Bediüzzaman ünvanının ebced değeri de tam tamına muvazi ve muvafık durumdadır. İşte onun için ona da, mir'at-ı Muhammed olarak, "Mir'at-ı Bediüzzaman'dan Muhammed (asm) görünür daim" denilmiştir.

Binaenaleyh, bu zat, cismaniyet noktasında da mir'at-ı Peygamberîdir (asm)2

Yani Efendimizin (asm) ism-i şerifi de aynanın karşısına konunca, ebced değerinin iki katı tam tamına, Üstadın ünvanı olan Bediüzzaman isminin rakam değerini verdiği gibi, hatta babasının ismi olan "Mirza" dahi, Efendimizin (asm) baba ismi olan "Abdullah'a" mutabık veya muvazi gelmektedir. Çünkü Efendimiz (asm) "Babasının ismi dahi babamın ismine muvazi olacaktır" buyurmuş ki, demek; bu zat cismaniyet noktasında da, mir'at-ı Peygamberîdir (asm). O hâlde bu beyte kıyasla "Mir'at-ı Said'den Muhammed görünür daim" denilebilir. Böyle bir tesadüfün ihtimal hesabını yapabilecek bir babayiğit varsa beri gelsin.

Bir de doğrudan Said ismiyle ilgili nass ve nakillere gelirsek, mesele daha da tavazzuh edecektir. Şöyle ki:

1. Hud Suresi 105'de "Onun geleceği günde hiç bir kimse, Allah'ın izni olmadan konuşamayacaktır. Artık onlardan biri veya "kimi" diye de tercüme edilmiş şâki, biri vaya kimi Said'dir.

Buradan da, bizim anladığımız ahirzamanda iki kişi gelir. Biri "Said", biri "şâki"dir, onların zamanında onlardan başkası konuşamaz" şeklinde de olabilir. Zira Said ismi ebced ve cifir olarak belli olduğu gibi, şâki sıfatı da onun rakibini vermektedir ve onların zamanında gerçekten onlardan başkası konuşamamıştır. İşin gerçeğini Allah (cc) bilir. Bizden hatırlatması...