En büyük cihad

Bilhassa günümüzde, bu çok zarurî olan hayatî gerçeğin, kavranılması için cihad tabir veya teriminin iyi anlaşılması şarttır.

Cihad: Cehd kökünden lügavî olarak; çalışmak, gayret, himmet ve hamiyet gibi anlamlara gelir ve Üstad Bediüzzaman "Kimin himmeti, milleti ise o başlı başına bir millettir" demekle meselenin ne kadar önemli ve zarurî olduğuna dikkat çekmiştir.

Bu terimin istilahı ise şöyledir; Allah yolunda yapılan her türlü hamiyet, cehd ve gayrettir. Yani İslâm uğruna yapılan, mücadele, mücahede ve savaştır. Aynı zamanda bunun maddî ve manevî boyutları da, vardır ve başlıca küçük ve büyük cihad diye ikiye ayrılır. Bu ayrımın en bariz ifadesi ise Efendimizin (asm) bir savaş dönüşü; "Küçük cihad bitti büyüğüne dönüyoruz" buyurmasına mukabil Sahabenin "Ya Rasulullah, ölüm kalım savaşı verdik, bundan büyüğü ne olabilir ki" sorusuna cevaben "Nefisle savaş, asıl büyük cihaddır, zira o gece gündüz, uykuda ve uyanıkken, sağdan ve soldan her an saldırarak, hatta bazı dost görünümünde düşmanlığa devam eder" gibi ifadelerle meseleyi tavzih etmiştir.

Bir de cihadların da, en büyüğü fikrî ve ilmî cihaddır ki, onların da en büyüğü "Zalim hükümdara karşı söylenen hak sözdür." Bu meselede de medar-ı iftiharımız olan rol modellerimiz; İmam Azam ve Bediüzzamandır Said Nursî'dir. Bunların her ikisi de zalim hükümdarlara boyun eğmeyip hayatları pahasına hak sözü söylemişler ve izzetle sırf Allah rızası için fetvalarını vermişlerdir. Birisi, mantığın şahikası sayılan "Ben bir imam olarak doğru söylüyorsam kadılık yapamam, yalan söylüyorsam yalancıdan kadı olmaz, yapamam ve her iki halde de, yapamam" deyip halifenin kadılık teklifini reddetmiştir. Diğeri ise, birinci reisin maaş, makam-mevki gibi son derece cazip dünyalık tekliflerini kabul etmemiş, izzet-i İslâmiyeyi muhafaza etmek için söylenmesi gereken hakikatleri hiç çekinmeden açıkça ifade etmiştir. İşte en büyük cihadlar böyle olur. Bu şekilde davranacağını kavlen veya iddaen söylemek kolaydır da, böylesine fiilen isbat etmek; tahkikî iman, babayiğitlik ve fıtrî cesaret gerektirir.

Üstad Bediüzzaman da, "Bu ulûm-u imaniyedeki fetva vazifesiyle tavzif edilmişiz. " (Mektubat, s. 503) diye ifade etmektedir.

Yani bu iki şahsiyet de böylece gerçek imam olduklarını da gösterip medar-ı iftiharımız olduklarını isbat etmişlerdir.