Zamanın kelepçesi ve sonsuzluk

Geçen hafta "Sonsuzluğun Sınırı" isimli bir belgesel seyrettim ve bir cümle çok fena çarptı beni; "Sonsuzluğun yanında hiçbir rakamın değeri yoktur. Bir rakamın yanına istediğiniz kadar sıfır koyun, sonsuzlukla kıyas edildiğinde sıfırdır." Aslında bildiğim bir şeydi ama sonsuzluğu hiç bu kadar güçlü ve derinden hissetmemiştim. Sonra evren, zaman ve sonsuzlukla ilgili birkaç makale okudum. Bir de kitaba başladım. Okudukça ufaldım, küçücük kaldım. Alıklıkla farkındalık arasında gidip geldim. Sonuçta kendi aklımın içinde kayboldum. Işık hızını milyarla çarpan mesafeler, evrenin sonu, büyük patlama falan derken beynim patlayacaktı az daha. Emeklilik yaşı, arabanın bakımı, salonun duvar boyası gibi konularla mücadele etmeye alışkın olan zihnim, bu ağırlığı kaldıramadı. Kulaklarımdan ince bir duman sızıyor gibi hissettim. Bu sırada çarpıldığım o cümle eriyip kalbime doğru aktı ve fizik dilinden ruh diline bir tercüme gerçekleşti; "Dünyanın bütün mutluluklarını bir araya getirseniz, sonsuz saadetle kıyas edildiğinde sıfırdır." Aslında sonsuzluk kavramı çok eski zamanlardan beri insanların zihnini meşgul ediyor. Milattan önce 570-494 yıllarında yaşamış olan Pisagor, ilk olarak tam sayıların sonsuz olduğunu keşfetti. Aristoteles de aynı şekilde sonsuza kadar sayı sayılabileceğini söyleyerek, sonsuzluğu tanımlamaya çalıştı. Zaman ve sonsuzluk kavramı sadece bilim insanlarının gündeminde değil tabii. Edebiyat, sanat ve birçok farklı alanda çalışma yapan insanların eserlerinde, sonsuzlukla boğuşmanın izleri hep gözüküyor. "Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında" diyen Tanpınar da aslında zaman ve sonsuzluk arasındaki ilişkiye dikkat çekiyor. Yaşarken zamanın içindeyiz. Ama ölümle birlikte zaman da ölüyor ve dışarı çıkıyoruz. Yani ölüm sonsuzluğa açılan bir kapı... Tabii inananlar için... Kimisi daha yaşarken o kapıyı açıyor ve rahat ediyor. Kimisi de o isyan ve inkârla o kapıya kilit vuruyor. Yıllar geçtikçe o kilitle birlikte kalp ve zihin de paslanıyor. "Sonsuzluğun ilhamıyla düşünen insan mutlak hakikate ulaşır" diyor Nurettin Topçu. Bu açıdan bakınca galiba düşüncenin en özgür hâli, zamanın zincirinden kurtulabilmek. Bu da ancak inanarak mümkün oluyor. Sonsuz bir hayatı reddeden insanın düşünce özgürlüğünden bahsetmesi, pasaportu olmayan bir kişinin dünya turu hayali kurmasına benziyor bir bakıma. Henüz evrenin sınırlarını keşfedemeyen insanın, hayatı bu dünyayla sınırlandırması ne kadar acı! Ama imtihan bu işte... Bütün ömrünü laboratuvarda geçiren bir fizikçi inançsız bir şekilde ölebiliyor. Diğer taraftan bir çiçeği koklarken, "Allah ne güzel yaratmış" diyerek tefekkür eden