Gazze ve yabani soylular

Gazze günlerdir karanlıkta... Su verilmiyor, gıda yardımı engelleniyor. Hıçkırıklara bulanmış ninniler, bomba seslerini bastırmaya çalışıyor. Çocukların gözlerine birikmiş korku dolu ifadeler, şehirden yükselen dumanlarla gökyüzüne dağılıp bir gözyaşı bulutuna dönüşüyor.

300 yıl önce aydınlandığını iddia eden sözde medeni ülkeler de sivil halka yapılan bu eziyeti alkışlıyorlar. Ukrayna'da bomba seslerinden korkan bir çocuğu manşetten indirmeyen Batı medyası, Filistin'de ölen çocuklara üçüncü sayfada yer bulamıyor. Nesli tükenmekte olan Akdeniz fokunu korumak için yasa çıkaranlar, yaşama ümitleri tükenmekte olan insanlar için hiç seslerini çıkarmıyorlar.

Yaşanan bu akıl tutulmasını seyrederken, bizim de zihnimizde hamaset ve feraset kıyasıya çarpışıyor. Bir yandan yüreğimiz kabarıyor. "Bu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi" şiirini okurken aklımıza Gazze geliyor mesela. "Bir şiir, bir şehre ancak bu kadar yakışır" diye düşünürken tüylerimiz diken diken oluyor.

Ama sonra duruluyoruz. "Liderler hamasetle değil ferasetle hareket etmeli" diyoruz kendi kendimize. Türkiye de çok şükür şu anda bunu yapıyor. Çünkü artık bize biçilen rolleri kabul etmeden önce senaryoyu baştan sona okumayı öğrendik. Bu arada cuma namazı çıkışlarında "Kahrolsun İsrail" sloganları eşliğinde bayrak yakarak İsrail'in kahrolmadığını da gördük.

Eskiden bayrakları bayrak yapan üstündeki kandı. Ama artık savaşın cephesini yeni dünya düzenine göre değiştirmeyen ülkelerin bayrağından sürekli kan damlıyor.

Şanlı bayrağın şafaklar gibi dalgalanması yetmiyor yani artık. O bayrağı üzerinde taşıyan ürünlerin şanının, dünya üzerinde dalga dalga yayılması gerekiyor. Bu yüzden bugünlerde Bertrand Russell'ın, "Savaş kimin haklı olduğuna değil, kimin güçsüz olduğuna karar verir!" cümlesini sıkça hatırlamak gerekiyor.

Bu arada sosyal medya yine karıştı. Marjinal olmak uğruna Hamas'a terörist diyenlerle, "Türk askeri daha ne bekliyor!" diye nara atanlar ha bire yumruklaşıyor.

Hamas'ın yöntemleri ve bölgede uyguladığı strateji enine boyuna tartışılabilir tabii ki. Ama neredeyse tüm dünya bir olmuş Kudüs'e saldırırken, "Onlar da yanlış yaptı ama!" gibi cümleler kurmak yakışıksızdır. İsrail'in şimdiye kadar akıttığı kanları görmezden gelip, "Filistin de kaşındı ama" türünden konuşmalar yapmak, en hafif tabirle kendini bilmezliktir. En büyük cehalet de yapılan katliamı gayrimenkul satışları üzerinden aklamaya çalışmaktır.

Tabii tarihine ve coğrafyasına yabancı olanların, bu savaşta yanlış tribüne oturması çok da şaşılacak bir şey değil. Zaten bu ülkeye en büyük zararı, düşman safında İstiklal Marşı okuyanlar vermiştir.