Sevinç gözyaşından hüzün gözyaşına

Nilüfer'in "Bana mı sordun âşık olurken Kızdırma beni durup dururken..." diye rest çektiği siyah beyazlı yıllardı. TRT'de "Kökler", "Küçük Ev" ve "Charlie'nin Melekleri" gibi "ithal" diziler arz-ı endam ederdi. Henüz orta mektep talebesiydik. Yıl 1977 idi. Sinemalarda, Ertem Eğilmez'in, Münir Özkul'lu, Adile Naşit'li "Gülen Gözler"i vardı. Merhum Cem Karaca o yıl bambaşka bir nefes gibiydi: "Biz görmedik sen görürsün Yavrum, yavrum, yavrum, yavrum (...) "Kulun kula kul olmadığı bir yarın Yavrum, yavrum Kuramadık kurarsınız mutlaka..." Gelgelelim, kulun kula kulluğuna isyan edenler çokluk "dinsiz" addedilirdi. Bunda TİP'in 60'lı yıllardaki "Kula kulluk yetsin artık" sloganının etkisi var mıydı, bilmiyorum. Benim bildiğim; İslam'ın biricik amentüsü, kula kulluğa isyan etmektir. Fakat "muhafazakârların" çoğu bu hakikatin üzerinde durmaz, hatta burun kıvırırlardı. Anlamazdım, neden böyle İnandığım dinin müntesiplerinin yegâne ülküsü, "kulun kula kul olmadığı bir dünya" olmalı değil miydi O yıllarda aydın ve sanatçı demek, dine mesafeli olmak demekti. Henüz yayınlanmaya başlayan Yeni Devir gazetesinde yazan Rasim Özdenören, Erdem Bayazıt, Atasoy Müftüoğlu, Sadık Albayrak, İsmet Özel, Akif İnan, Cahit Zarifoğlu çok farklıydılar. Hem dindar hem de kulun kula kulluğuna isyankârdılar... Erdem Bayazıt ki, "Yememiştir hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlısını diyerek Şafak gibi alınlara terle yazılmış Hakkın mutlak ölçüsünü Elbet benim işçilerim çekecek Emeğin kutsal direğine..." diyendi. İsmet Özel kapitalizme zaten kökten düşmandı. Nuri Pakdil derseniz, anamalcılığa isyanın diğer adıydı. Ama yoktular! Okulumuzda, öğretmenlerimizin bilgi birikiminde, hiçbir yerde yoktular! Görünür olmalarını bir el sanki yasak etmişti. Edebiyat dergilerinin köşelerinde, İsmet Özel'in iyi şair olduğu ama Müslüman olunca şiirin de bittiği söyleniyordu. Bunların kavline göre Müslümanlık "sanatı" bitiren bir şeydi. Zarifoğlu gibi baştan beri Müslüman olanları da zaten külliyen yok sayıyorlardı. Yıl 1977 idi, hiç unutmam; Trabzon Lisesi'nin hemen yanındaki Cumhuriyet Ortaokulu'nda okurken akşamı zor etmiştim. Zira, Rasim Özdenören'in "Çok Sesli Bir Ölüm" adlı öyküsünden uyarlanan televizyon filminin TRT'de