Kanunsuz suç olmaz, kanunsuz ceza olmaz!

Diyanet İşleri Başkanlığı, daha önceki yıllarda sadece Arapça Mushaflarla sınırlı olan denetleme, inceleme, toplatma ve imha yetkisini Türkçe mealleri de kapsayacak şekilde genişleten 703 numaralı KHK'nın 141. Maddesinin (ı) bendine dayanarak, İhsan Eliaçık'ın "Yaşayan Kur'an Nüzul Sırasına Göre Türkçe Meal Tefsir" isimli eserinin "İslam'ın temel nitelikleri açısından sakıncalı içeriğe sahip olduğu" gerekçesiyle piyasadan toplatılıp imha edilmesi için mahkemeye başvurdu.Diyanet aynı iddiayla daha önce de Kasım 2019'da Edip Yüksel'in "Mesaj Kur'an Çevirisi" ve Mayıs 2022'de Prof. Dr. Gazi Özdemir'in "Son Davet Kur'an" adlı mealleri hakkında da toplatma kararı almıştı.KHK, Diyanet'e mahkemelere başvurmak için bir kanuni dayanak verse de yasaklama, toplatma ve imha kararı vermesi gereken mahkemelerdeki hakimler.Toplatma ve el koyma kararlarını mecburen bir kanun maddesine dayandırmaları gereken hâkimler bula bula Basın Kanunu'nun 25. Maddesini buluyorlar.O maddede Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkında kanunda, inkılap kanunlarında, terörle mücadele kanunu, ceza kanunu gibi bazı kanunlarda öngörülen suçlarla ilgili olarak basılmış eserlerin tamamına hâkim kararıyla el konulabilir deniliyor.Fakat bu maddede atıfta bulunulan kanunların hiçbirinde, toplatılma gerekçeleri arasında "İslam dininin temel niteliklerine aykırı olmak" diye bir cümle yok!Yani zorlama yorumlarla, kanunda bulunmayan bir suçun ve cezanın uydurulduğu görülüyor.Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil suç sayılarak adeta "suç icat ediliyor".Hukukun temel ilkelerinden biri şudur: Kanunsuz suç ve ceza olmaz (nullum crimen, nulla poena sine lege).Hiç kimse, kanunun açıkça suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; hiç kimse bir fiil için kanunda gösterilen ceza dışında bir ceza ile veya kanunda gösterilen cezadan daha ağır bir ceza ile cezalandırılamaz.Bu temel ilke, devletin cezalandırma yetkisini sınırsız ve keyfi bir biçimde kullanmasını önlemek için vardır.Ne yazık ki epeyce bir süredir adı konulmamış bir olağanüstü hâl rejiminde yaşıyor ve ancak olağanüstü hâlin mümkün kılabileceği olağanüstü tedbirleri olağanmış gibi algılıyoruz.Bu süreçte, yapılanları "normal", "yerinde" hatta "gerekli" bulan birçok vatandaşımızın olduğunu, pek çok insanımızın hukuk nosyonundan, adalet fikrinden ne kadar uzak olduğunu üzülerek görüyoruz.Çok yoğun siyasiideolojik endoktrinasyona maruz kalan insanlarımızın bir kısmı liderlerini ve kendilerini "tanrının ordusunda ölüm-kalım savaşı veren neferler" gibi görüyor ve bu "istisnai" harp