Adam, mesleğine ve yaşına yakışmayacak bir çocuklukla, televizyon kanallarını kurcalayan eşinin elindeki uzaktan kumandayı habersizce çekip aldı. Kendisine yapmacık bir kızgınlıkla bakan eşine pişkince gülerek: - Benim dizinin yeni sezonu başladı, dedi. Karısı kaşlarını iyice çattı: - Yemek programını açıyordum. Adam hiç taviz vermedi: - Bütün yaz
Depremin yufkalaştırdığı yüreklerimizi iyice hamura çevirdi Beşiktaş tribünleri... Kim demiş "Erkekler ağlamaz" diye... Ne kadar duygusal, ne kadar vefakâr bir organizasyondu. Pankartlar, anonslar, oyuncaklar... Nereye bakacağımızı, neye üzüleceğimizi şaşırdık. İki acı ile iki kere ertelenen bu maçta kadrolar statü gereği epey eksikti. 13 Kasım
Kars Kazım Karabekir Öğretmen Okulundaki sınıfımızda Nesteren diye bir kız vardı.Doğumu sırasında vefat eden annesinin ismini vermişler. "Babam İstanbul'da polis, iki de abim var" demişti.Bir de Gülendam vardı; -aradan beş yüz yıl geçti, nasılsa burayı okumaz- esmer, kalın, kara, erkeğe benzer ve asık suratlıydı.Ortaokulda iken annesi vefat edince,
Eskiden de tanırdım bu delikanlıyı ama kader bizi asker arkadaşı olarak aynı koğuşa düşürdüğünde ister istemez daha bir yakınlaştık.Gazetecilik mesleğine yanlışlıkla bulaşmış, iyi niyetli bir genç... Taşrada çalışıyor.Komplekssiz karakteri sebebiyle sanırım, en "soğuk" insanla bile kaynaşması iki dakika sürmez.Hani o, hiçbir konuda tam bilgisi olma
Maçın başından belliydi; futbolcular birbirlerinden çok zeminle boğuşacaktı. Yarı çim, yarı toprak, kaygan, berbat bir zemin... Galatasaray daha istekli başladı maça. Sivasspor, kalesini savunmakla meşguldü. Sarı kırmızılılar "mebzul miktarda" pozisyona girdi. Gomis'in, Kerem'in gollük pozisyonlarında Goutas kritik müdahaleler yapıyordu. Hakem Öz
Beşiktaş'ın eksikleri ve Şenol Güneş'in tercihleri sebebiyle Kalyon Stadı'na tuhaf bir kadro ile çıktı Beşiktaş...Her iki takım da gergin ve kötü niyetli olunca, hakemin ikide bir maçı kesen düdük sesi ile uyuklamaya başlamışım.Rüyamda Gaziantep'te bir maç izliyorum. Beşiktaş maça oyun kurucusuz çıkmış güya... Atiba ile Necip, siyah - beyaz ataklar
Diyarbakır'daki askerliğini kırk beş gün önce bitirmiş olan genç, yeni aldığı arabasıyla nişanlısını gezdirirken feci bir kaza yaptı.İstanbul'un Anadolu Yakası'ndaydılar; refüje çarpıp yolun dışına, bir restoranın önüne düşen otomobil sol yana, şoför tarafına yatmıştı. Apar topar yakınlardaki bir kalp hastanesinin acil servisine kaldırılan kazazed
Meral Hanım, pencereden arabasını gözlediği yayın müdürünü park ederken görünce apartmana girişini bekledi.Müdür dış kapıdan girip tam asansörün önüne gelince kapıyı açtı:- Afedersiniz Erol Bey.- Buyurun- Bir dakikanızı alacağım ama...- Lütfen.- Şey... Benim bir kızım var, buralarda görmüş olabilirsiniz. Meryem. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakül
Hissedebildiğim kadarıyla, Hollanda maçındaki çirkinlikler yüzünden Türk insanın kalbi Hırvatistan'a meyletmişti. Bunda tabii insanoğlunun sürprizi sevmesinin doğal sonucu da vardı.Maçtaki ilk şut 25. dakikada geldi. Hücumu hiç düşünmeyen ve kale önüne etten duvar ören Hırvatistan'ın çekilmez oyununun etkisi de vardı bunda şüphesiz.Yarım saat bitti
1992 Mayıs ayının akşamıydı... Yaşı ilerlemiş olmasına rağmen amatör fotoğrafçılığa devam ediyordu; statlarda ve spor salonlarında çektiği fotoğrafları gazetelere ve sporculara satarak hayatını kazanıyordu. Hiç yanından ayırmadığı fotoğraf makinesiyle "büyük balığı" hiç tahmin etmediği bir ziyarette yakaladı.Eski bir Yeşilçam oyuncusu olan enişte
© 2016