İşgalciler suçludur, işgale direnenler haklıdır!

Filistin meselesinin özünde İsrail işgali vardır. Orada, toprakları gasp edilen, yurtlarından sürülen, insan yerine konulmayıp kadın, çocuk, sivil demeden sürekli katledilen Filistinliler vardır. Bir de bu işgale karşı direnen mukavemet teşkilatları vardır.

İnsani olan tavır mukavemet teşkilatlarının siyasi dini görüşüne bakmaksızın işgale karşı durmak ve işgale karşı mukavemet edenleri desteklemektir.

Şu anda ülkemizde özellikle seküler kesimin HAMAS'ı sorumlu tutma ve İsrail saldırılarını meşrulaştırma gayreti içinde olduklarını görüyoruz.

Bir de aklımızla alay edercesine İslami kesimin Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) solcu laik olduğu için geçmişte Filistin davasına sahip çıkmadığını söylemektedirler. Oysa güneş balçıkla sıvanmaz. Dindar kesimin Filistin ve Mescid-i Aksa hassasiyeti daha solculuk ve laiklik piyasada yokken vardı canlıydı ve o canlılık hiç eksilmedi aksine arttı.

Hadi atmışlı, yetmişli, seksenli yıllardaki İslami kesimin edebiyatında, medyasında, etkinliklerinde ve siyasi söylemlerindeki Filistin hassasiyeti bir yana sadece 12 Eylül askeri darbesinin gerekçelerine bir göz atsınlar göreceklerdir ki, en önemli gerekçelerinden biri Milli Görüş'ün o dönemdeki partisi olan MSP'nin Konya'da yaptığı Kudüs Mitingi'dir. O tarihte HAMAS diye bir örgütparti yoktu. HAMAS 1987 yılında kuruldu!

Bunu bilmiyorsa seküler kesim bir kez daha hatırlatalım ki, dindar kesimin Filistin hassasiyeti taa Miraç hadisesiyle başlamıştır ve kıyamete kadar devam edecektir. Yok bilerek bunu yapıyorlarsa hiç kusura bakmasınlar onlar içimizdeki Siyonistler olarak anılacaklardır.

Özetle tekrar edelim ki Filistin meselesi Siyonizm'in işgali ve Filistinlilere karşı yürüttüğü katliam ile başlamıştır. İşgale karşı direniş en meşru haktır.

İşgalciler suçludur, işgale direnenler haklıdır.

O yüzden son yazımda "HAMAS Filistin'in Kuvay-ı Milliyesi'dir" dedim. Dün Filistin'in Kuvay-ı Milliye'si FKÖ idi bugün HAMAS'tır.

Bir kez daha hatırlatalım ki HAMAS, Arafat liderliğindeki FETH'de ayyuka çıkan bozulma yolsuzluklar ve ihlaller sonrası 1987'de ortaya çıkmıştır.

(Tekrar hatırlatalım ki FKÖ Filistin'in şemsiye bir örgütüdür. FETH ve HAMAS o şemsiye altındaki iki siyasi partidir.)

2006'da uluslararası gözlemcilerin denetimde yapılan seçimlerde HAMAS 73'lük bir yüksek oranla seçimleri kazanmış 132 sandalyesi olan Filistin parlamentosunda 74 milletvekili elde etmiş ve iktidar partisi olmuştur. Halen de Filistin meclisinde çoğunluk HAMAS'tadır. Yani HAMAS aynı zamanda milli iradenin temsilcisidir!

Seküler kesim bu gerçekleri görmezden gelip bir kalemde geçerek Filistin'de yaşanan tüm sorunların tek sahibi HAMAS'tır gibi bir yaklaşım sergilemektedir.

Oysa 1987'e kadar HAMAS yoktu ama Siyonistler, Filistinlilere hayat hakkı tanımama hususunda şeytana bile pabucunu ters giydirecek politikalar takip etmiştir.

Aksa Tufanı sebebiyle HAMAS'ı suçlayanların unuttuğu bir gerçek de Siyonizm'in saldırmak için bir bahaneye ihtiyaçlarının olmadığıdır.

HAMAS'a gelinceye kadar Filistinlinin elinde toprak bırakmamış kalanları da bir şekilde kovmaya çalışan Siyonist İsrail yönetiminin cinayetlerini saymaya makaleler yetmez.

HAMAS, İsrail'e ve destekçilerine Filistin direnişinin ölmediğini gösteren bir örgütpartidir.

İsrail, Filistinliye savaşta ölüm ile yokluktan ölüm arasında sadece iki tercih bırakmıştır. Dolayısıyla işgal güçlerine karşı başlatılan Aksa Tufanı öncelikle tüm Filistinlilere ve tüm dünyaya, İsrail'in yenilmez olmadığını göstermiştir.

Tüm Filistinlilere moral verirken İsrail'in güvenli bir ülke olmadığı gerçeğini âleme göstermiştir.

HAMAS yetkililerinin iki senedir bu operasyona hazırlandıklarını açıklarken, HAMAS içinde kimi kripto İrancılar bu olayı tertip etti yorumu çok su kaldırır.

İsrail saldırabilmek için sürekli İran'ı hedef göstermekte, arkasındaki emperyalist güçler de bu iddiaya destek vermektedir.

Şunu da anti parantez söylemeliyim ki İran, dış politikasında İslami duyarlılık bir yana insani duyarlılığı bile olmayan bir dış politika takip etmektedir. Suriye'de, Irak'ta, Lübnan'da, Yemen'de ve Karabağ'da bu gerçeği gayet net görüyoruz.