"Büyük lokma yiyin ama büyük söz söylemeyin"

İhtiyarlıkla beraber hastalıklar da davetsiz misafir olarak üşüşmüştü kapımıza. Bir gün ben, bir başka gün Tanju için hastaneye gidiyorduk.

Bu muazzam dünyayı tefekkür etmeyen biz fâniler de faydasız bir şey yapmakla aşağıların en aşağısına düşüyoruz, Allah muhafaza.

Yokuşa yüzün yok, inişe dizin,

Uzağı, yakını pek görmez gözün,

Sanki bize tarih oluyor sözün,

İhtiyarlık başa geldiği zaman!

Ağrıdan sızıdan durmaz yakınır,

Çare arar sağa sola bakınır,

Az yese, çok yese hemen dokunur,

İhtiyarlık başa geldiği zaman!

Yedek parçan olur iğne, şurup, hap.

Ne faydası var ki, ne yaparsan yap,

İflas etmiş ciğer, yorulmuş bir kalp,

İhtiyarlık başa geldiği zaman!

İhtiyarlıkla beraber hastalıklar da davetsiz misafir olarak üşüşmüştü kapımıza. Bir gün ben, bir başka gün Tanju için hastaneye gidiyorduk. Aşinası olmuştuk o tentürdiyot kokan binaların. Bu arada "kocakarı ilaçları", ne kadar duâ varsa öğrendik birbirimize de öğrettik. Evlerimiz reçete ve ilaç kutularından geçilmiyordu. Dün yaşlılarımızı"Ya bu kadar da ilaç kullanmak olur mu Hastalık hastası oldunuz!"deyip kınarken bugün başımıza gelmişti. Sıkça söylerlerdi:"Büyük lokma yiyin ama büyük söz söylemeyin"diye. Tecrübeler konuşturuyordu da iş başa gelmeyince anlaşılmıyordu. Peki hastalıklar bitti mi Kimi azaldı, kimi daha da azdı, kimi de şimdilik kendini setretti, gizledi. En ufak bir ihmalde tekrar hatırlatıyordu. Cenab-ı Allah dünyayı böyle yaratmıştı. Her canlı ölümü tadacaktı. Sıranın bizlere geleceği de aşikârdı. Ne yapacaksak şimdiden yapmalı, ahirete îmânla göçmeye odaklanmalıydık...

Gülüşlerime hüzün dolsa da Tanju'mu rahatlatmak için fıkra anlattığım da olurdu. Bir gün hastaneden gelirken ona dedim ki:

- Hastalanan değil, vadesi gelen ölür!

- Ondan şüphem mi var ki

- Bak sana ne anlatayım. Ben fıkra diyeyim, sen de ne dersen de!