Osmanlılar Kur'ân-ı kerim mealine itibar etmemişti. Ta ki İttihatçı iktidarında Hristiyan bir Arap ortaya çıkana kadar...
Kazimirski Kur'ân Tercümesi - Kitabın yazarı MahomedOsmanlı Türkleri Kur'ân-ı kerimi bir hayat düsturu kabul edip, onun ahlakı ile ahlaklanmayı esas tutukları hâlde, hiçbir zaman tercüme etmeye kalkışmadılar. Kur'ânın Türkçeye tercümesimeali İttihatçıların "dinde reform" faaliyetlerinin bir mahsulüdür.Sultan II. Abdülhamid anlatıyor:"Kur'ân-ı azimüşşanın tercümesi nasıl olur Bu kadar tefsirleri vardır, tercümeye ne hacet! Hem caiz de değildir. Mesela elif-lam-mim nasıl tercüme edilecek Âyetteki meâni manalar tercüme edilemez. Harfiyen tercüme edilse mana kaybolur. Her âyet kendisinden evvel nazil olmuş bir âyeti izah eder, ima eder. Bence böyle şeylere teşebbüs iyi değildir.Bir zaman bir müfsit hoca, bir İngilizle beraber Beşiktaş'ta bir evde Kur'ânı istediği gibi uydurarak tercüme ediyormuş. O zaman zabtiye nazırı Hafız Paşa idi. Haber alır, evi basar, hocayı ve tercüme ettiği kitabı yakalar. Bundan bir mesele çıkar. İngiltere sefiri müdahale eder, hükûmete bir protesto gönderir. Sefir benim pek ahbabımdı. Gayriresmîolarak geldi, vaziyeti anlattı.Ben de dedim ki, Hafız Paşa vazifesini yapmış. Bir hoca bizim dinimizin cevaz vermediği bir şeye cüret etmiş. Hocayı şeyhülislam kapısına teslim etmişler. Muhakeme olur. Dinen bir cürmü tebeyyün etmezse affolur. Buna ben halife olmam hasebiyle bir şey yapamam."(Âtıf Hüseyin Bey'in Hatıratı, 248-249)Elmalılı ve Akifİlk Kur'ân tercümesimeali İttihatçılar zamanında 1914'te İbrahim Hilmi tarafından neşredildi. Bu tercüme Lübnanlı Hristiyan Arap Zeki Megâmiz'e aitti. Bu sebeple ismi gizli tutulmuştu.Cumhuriyet devrinde rejimin de teşvikiyle Kenzü'l-Menam isimli rüya tabirnamesinin müellifi Seyyid Süleyman, lügatçı Şeyh Muhsin Fani (Hüseyin Kazım Kadri) ve emekli asker Cemil Sait Dikel birer Kur'ân tercümesi neşretti. Hepsi 1924'te basılan bu üç kitap o kadar hatalıydı ki, Diyanet İşleri Reisliği, okunmamaları için Müslümanları ikaz etti.Üstelik ne dinî ne de Arabî bilgisi bulunan Cemil Sait'in tercümesi, Kazimirski'nin Fransızca tercümesinden yapılmıştı. Bu tercümeyi reisicumhura takdim etmiş, o da dikkatle okuyarak üzerine notlar almıştır.Daha sonra 1925'te reisicumhurun arzusu üzerine şiir diliyle yazılmış Türkçe bir meal için dinîbilgisi olmayan şair Akif ile anlaşıldı. Tefsir de Elmalılı Hamdi'ye ihale edildi. Her birine Diyanet bütçesinden 12 biner lira ücret verildi. İkisinin de müşterek ciheti Sultan Abdülhamid muhalifliğidir.Akif avansı aldığı hâlde, tercümeyi bitiremedi. Namazda okunacağını işittiği için vazgeçtiğini söylerlerse de doğru değildir, yazdıklarını beğenemediğini mektuplarında yazmaktadır. Böylece meal işi de Elmalılı'ya kaldı. "Hak Dini Kur'ân Dili" isimli mealli tefsir 1935'te basıldı. Reisicumhurun parasını cebinden verip Kur'ân tefsiri bastırdığı sözünün aslı budur.C. Sait Dikel"Arap oğlunun yaveleri!"Kâzım Karabekir anlatıyor: "14 Ağustos 1923 akşamı Türk Ocağı'nda verilen çay ziyafetinde M. Kemal Paşa da Kur'ânı Türkçeye aynen tercüme arzusunu ortaya attı. Birtakım züppelerin kendisini bu yola sürüklediğini fark ettim. Bu tehlikeyi önlemek için, içlerinde Arapçaya ve dinî bilgilere de hakkıyla vâkıf değerli şahsiyetlerin de bulunacağı yüksek ilim adamlarımızdan mürekkep bir heyet toplanmalı ve bunların kararına göre tefsir mi, tercüme mi, yapmak muvafıktır, ona göre hareket edilmelidir, dedim. Şöyle cevap verdi: Evet, Karabekir, Arap oğlunun yâvelerini (saçmalıklarını) Türk oğullarına öğretmek için Kur'ânı Türkçeye çevirttireceğim. Ve böylece de okutacağım. Ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler."(Paşaların Kavgası, 160-161)Reisicumhur, 30 Kasım 1929'da Vossische Zeitung muhabirine verdiği mülakatta şöyle demiştir: "Son olarak Kur'ân'ın tercüme edilmesini emrettim. İlk defa olarak Türkçeye tercüme ediliyor. Muhammed'in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim. Halk, tekerrür etmekte tekrarlanmakta bulunan bir şeyin mevcut olduğunu ve din ricalinin adamlarının derdi ancak kendi karınlarını doyurup, başka bir işleri olmadığını bilsinler."(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, III124-125)Ankara'daki Amerikan sefiri Charles Scherrill kendisiyle yaptığı mülakata dair 17 Mart 1933 tarihli raporunda şöyle anlatıyor: "Türk halkının uzun zamandan beri ezberden okuduğu bazı Arapça surelerin gerçek manasını anladığı zaman tiksineceğini söylüyor. Kur'ân'dan alınan bir Arapça bölüm (Tebbet suresi) okudu. Burada HazretiMuhammed amcası ile amca kızının yaptıkları bir şeyden ötürü cehenneme gitmeleri için beddua eder. 'Düşünen bir Türk'ün böylesi bir duayı okumaktan elde edeceği dinî ilhamı veya dine ilgi göstermesini tahayyül edebilir misin' dedi. Bu fikrini geliştirdikçe ben de gitgide Kur'ân'ın Türkçe okunmasını teşvik etmesinin sebebinin Kur'ân'ın Türkler arasında gözden düşmesi olduğu neticesine varıyorum."