SULTAN II. ABDÜLHAMİD ve DİKEN ÜSTÜNDE 33 YIL

Sultan II. Abdülhamid, ince bir diplomasi yürüterek bütün devletlerle iyi geçinmeye çalıştı. İngiltere, Rusya ve Almanya arasındaki rekabetten istifade etti.

Sultan Abdülmecid'in 1842'de Tîrimüjgân Kadınefendi'den dünyaya gelen oğludur. 10 yaşında iken, Çerkez asıllı annesi veremden öldü. Sarayda mutena hocalardan iyi bir tahsil ve terbiye gördü. Babası ve amcasının saltanatı esnasında Maslak'taki köşkünde rahat ve serbest bir hayat yaşadı.

1876'da ağabeyi Sultan V. Murad'ın rahatsızlığı sebebiyle tahttan indirilmesi üzerine 34 yaşında 34. Osmanlı padişahı ve 99. İslam halifesi olarak tahta çıktı. Kendisini tahta çıkaranlara bir anayasa sözü vermişti, sözünü tuttu.

Kanun-i Esasi ilan edildi, meclis toplandı. Osmanlı Devleti bir meşruti monarşi hâlini aldı. Ancak ilk iki sene sembolik bir hükümdar olarak hüküm sürdü. İktidar fiilen askerî ve sivil bürokrat darbecilerin elinde idi.

Demokrasiden otokrasiye

Tahta çıktığında Balkanlarda isyan ve buna karşı askerî harekât devam ediyordu. Rusya, hadiseye müdahale edince, Avrupa devletleri İstanbul'da bir konferans tertipledi. Konferansta, hükûmete Rumeli'de ıslahat yapması teklif edildi; ancak reddedildi.

Mithat Paşa, Rusya ile harbe girmek taraftarıydı. Bunun için halkı sokağa döküp harb lehinde gösteriler yaptırdı. İngiltere'nin yardım edeceğini zannediyordu, ama yanıldı. 1877 Osmanlı-Rus Harbi, Türk-İslam tarihinin en büyük felaketlerinden biriyle neticelendi.

Harbin zararlarını hafifletmek için Padişah İngiltere'den yardım istedi. İngiltere, Kıbrıs'ta üs verilmesi mukabilinde yardıma razı oldu. Bu şartlarda imzalanan Berlin Muahedesi ile Osmanlı topraklarının büyük bir kısmı elden çıktı ve ağır bir harb tazminatı getirildi (1878).

Sultan Hamid zamanında yaşanan Mısır, Şarki Rumeli, Girit, Makedonya ve Ermeni meselelerinin hemen hepsinin arkasında bu muahede yatar. Bu muahedeyi anlamadan, bu devri ve Padişah'ı siyasi kıymeti hakkında hüküm verilemez.

Bundan parlamento ile hükûmeti mesul tutan Sultan Hamid, parlamentoyu feshederek dedesi Sultan II. Mahmud gibi memleketi 30 sene saraydan idare etti. Böylece anayasa yürürlükte kaldı; ama devlet rejimi tekrar mutlak monarşiye döndü.

Tahttan indirilen amcası Sultan Abdülaziz'in mahiyeti çözülemeyen ölümünü mahkemeye taşıdı (1881). Zamanın en meşhur hukukçuların yer aldığı bu mahkeme, Sultan Aziz'in öldürüldüğü kanaatine vardı. Aralarında Mithat, Rüştü, Damat Mahmud Celaleddin ve Damat Nuri Paşalarla Şeyhülislam Hayrullah Efendi'nin de bulunduğu failleri idama mahkûm etti. Şiddetten hiçbir zaman hoşlanmayan ve asla ölüm cezasına taraftar olmayan Padişah, bu cezaları tasdik etmeyip, kendilerini sürgüne gönderdi.

İflas batağından çıkış

Mısır Valisi İsmail Paşa, ülkesinin imarı ve Süveyş Kanalı'nın inşası için girdiği ağır borcu ödeyemedi. Bunun üzerine kanal hisselerinin yarısını İngiltere satın aldı. Bir İngiliz, maliye ve bir Fransız, nafia bakanı tayin edildi. Bunlar mali tasarruf sebebiyle Mısır ordusunu terhise başlayınca, Mısır'da ayaklanma çıktı. Hindistan yolunun tehlikeye düştüğünü gören İngiltere, Mısır'ı işgal etti (1882).

Bu karışıklıklardan istifade ile Fransa'da Tunus'a asker çıkardı (1881). Osmanlı hükûmeti, esasen yıllardır merkezî hükûmetin kontrolünden çıkmış olan Tunus'un işgalini kabul etmedi. Padişah, Libya'yı merkezî idareye sıkı sıkıya bağladı, buraya mühim miktarda asker yerleştirdi.

Padişah hem hazinenin itibarını iade etmek hem de harbi bitiren Berlin Muahedesi ile bir ödeme programına bağlanacağı taahhüt edilen dış borçlar yüzünden devletin başına bir gaile açılmasını önlemek istedi. Evvela bankerlerle anlaşarak iç borçları ödeme planını kabul ettirdi (1879).

Ardından devletin ispirto, balık, tuz, ipek, tütün ve damga vergilerinin hasılatını teminat göstererek ecnebi alacaklılarla anlaştı. Buna mukabil borçları 13'üne indirtti. Bu iş için Düyun-i Umumiye idaresi kuruldu (1881). Bu, devletin malî istiklâline uygun olmamakla beraber, borç yekûnunun üçte birine inmesi, büyük bir müdahale vesilesinin ortadan kalkması ve nihayet malî itibarın iadesi, müflis devlet için çok mühim ve hayırlı bir kazanç olmuştur. Ekonomiye ve finans idaresine de müspet katkıları olmuştur.

Yunanistan'ın Girit'e asker çıkarması üzerine 1897'de başlayan harb, Osmanlı ordusunun zaferiyle neticelendi. Osmanlı birlikleri, ecnebi askeri mütehassısların "6 ayda aşamaz" dediği Termofil geçidini 24 saatte geçip Atina önlerine geldi. Büyük devletler araya girerek sulh yapıldı. Osmanlı Devleti bu harbde hiçbir şey kazanmadığı gibi, maliyesi ciddi buhrana düştü. Bu buhran, Padişah'ın saltanatını sarstı.

Emperyalist endişe

Sultan Abdülhamid'in varlığını, sömürge siyaseti cihetinden fevkalâde zararlı bulan emperyalistlerin desteği ile 1889'da Makedonya'da kurulan ve İtalyan Mason kulüpleri tarzında faaliyet gösteren İttihat ve Terakki Cemiyeti uzun seneler illegal bir muhalefet yürüttü.

Uzun zaman maaş alamayan ve Padişah'ın ananevi siyasetinden hoşlanmayan Rumeli'de zabitlerin isyanı üzerine Padişah parlamentoyu tekrar topladı (1908). İttihatçı matbuat Sultan Hamid aleyhinde propagandaya girişti. Hakkında geniş bir menfi literatür bulunan tarihteki ender şahsiyetlerdendir. Öyle ki hataları şişirilmiş; yapmadıkları, yapmış gibi gösterilmiştir.