Şam'ın ve şekerin hayaliyle

Dünyanın en eski ve en güzel şehirlerinden Şam, vaktiyle kumaşları ve tatlılarıyla meşhurdu. Şam'ın şekeri, fellahın yüzünü görmeğe değerdi...

Hamidiye Çarşısı

Şam'da kaldığım zamanlar Kasyun Tepesi'nden şehri seyrederdim. Gündüz yemyeşil bahçeler içindeki sarı şehir, gece meydana serpilmiş mücevherler gibi ışıl ışıl parlardı.

Kendi kendime, Allah saklasın, birini sürgün etseler, nereye gitmek istersin diye sorsalar, havası, suyu ve insanı latif, maişeti geniş, akidesi düzgün bu belde, insanın sığınacağı yer Şam derdim.

Şam, havası ve suyu güzel, maişeti bol, insanları latif bir memlekettir. İdare soğuk olduğu hâlde, halkı Türkleri burası kadar seven bir memleket daha yoktur. Meydan Mahallesi halkının çoğu Selçuklulardan kalmadır. Kasyun Tepesi'nin Cebel Etrak diye bilinen eteği, Antakya ve Golan'dan gelen muhacir Türklerle meskundur.

Şam hep Ehl-i sünnetin kuvvetli olduğu yerdi. Her köşebaşında bir medrese vardı. Camiler, dünyanın dört köşesinden ilim talipleriyle dolup taşardı.

Ümeyye CamiiŞam-ı şerif

Antilübnan Dağlarının şark eteklerinde Barada Nehri'nin suladığı çok bereketli bir ovanın ucunda kurulu 2 milyonluk Şam, her zaman mühim bir yol kavşağı olmuştur.Şam dünyanın en eski şehirlerinden birisidir. Milattan 2200 sene evvel kurulmuştur.

Hazret-i Ebu Bekr zamanından itibaren Romalılardan fethedildi. Müslümanlık beldeye girdi ve süratle yayıldı. Tarihin en parlak imparatorluklarından biri olan Emevi Devleti Şam'da kuruldu. Müslümanlar sanattan, medeniyetten anlamaz diyen Romalılara karşı, Emevi halifesi Velid, İstanbul'dan getirttiği ustalara muazzam Emevi Camii'ni yaptırdı ki, görenler hayran olur.

"Mescid-i Aksa'nın etrafını mübarek kıldık"mealindeki ayet-i kerime, isim vermeden Şam'ı över. Resulullah aleyhisselam,"Allahım, Şam'ımızı bize mübarek et!"diye dua etmiş;"Âhir zamanda Mesih, Şam'a inecektir. O zaman Şam'a giren, fitnelerden emin olur"buyurmuştur.

Osmanlılar, Şam-ı şerif dediği şehre muhteşem eserlerle mührünü vurdu. Şam, XX. asır başında tramvay ve elektrik bulunan mamur bir şehirdi. Şam ve bilhassa Haleb, mühim birer ticaret merkeziydi. Haleb'in pamuklu dokumaları, zeytinyağı, sabunu, Şam'ın ipekli kumaşları, tatlıları pek meşhurdu. Hatta "Ne Şam'ın şekeri, ne fellahın yüzü!" tabiri vardır. Fellah, Arap köylüsüdür.

Güzel günler rüya imiş!

İttihatçı Suriye valisi Cemal Paşa, Şam'a duman attırmıştır. Şehrin en işlek caddesi, Cemal Başa es-Seffah (Kan dökücü Cemal Paşa) Caddesi ismini taşır. Bu zulüm, Türk hâkimiyetinin sonunu getirdi. Kemal Paşa kumandasındaki Türk ordularının ağır bir mağlubiyete uğraması üzerine Suriye müttefik işgaline uğradı.

Harb sonrasında Orta Doğu paylaşılırken, Suriye Fransa'nın payına düştü. Millet Meclisi Şerif Faysal'ı Suriye Meliki seçti. Fransızlar Şerif Faysal'ın birliklerini yendi. Halkın Fransızlara mukavemeti 8 sene sürdü. Şam acımasızca bombardıman edildi.

Osmanlıların 350 memurla idare ettiği Suriye'de 4.000 kişi istihdam eden Fransızlar çekilirken Lübnan'ı koparıp Hristiyan idaresinde ayrı bir hükûmet yaptılar. Orta Doğu'da bitmeyen problemlerden birini açtılar. Suriye'de Osmanlı mekteplerinde okumuş kişilerin yer aldığı hükûmetler faaliyet gösterdi.

Şam, 1924'te vatanlarından kovulan Osmanlılara kucak açtı. Vakıflardan cüzi de olsa maaş bağlandı. Sultan Vahiddedin'in naaşı burada Sultan Selim Camii haziresine defnedildi. Burası sürgündeki hanedanın kabristanı oldu.

Demir yumruk

1963'te Nasyonal Sosyalist Baas (Diriliş) Partisi darbeyle iktidara geldi. 1970'te partinin sol kanadından pilot Hafız el-Esed darbe yaptı. Memleketi demir yumrukla idare etti. Hem sosyalist hem azınlık psikolojisiyle asrın azılı diktatörlerinden olarak tarihe geçti. Aslında Samandağlı bir Nusayrî köylü çocuğudur. İsminin manası aslan bakıcısı demektir. Esed (aslan), Hazret-i Ali'yi sembolize ettiği için Aleviler arasında tercih edilen bir isimdir.

Anadolu'da Arap uşağı veya fellah diye bilinen Nusayriler, ekseriya Lazkiye civarında dağ köylerinde yaşardı. Yeni düzende Suriye'de iktidara giden kapılar, kendilerine bir bir açıldı. Nusayrîler muntazam maaş ve cemiyette itibar görmek üzere orduya resmen akın etti.

Fransızlar çekildiğinde, Nusayrîler düşük rütbelerdeydi. 1956'da ise subayların yaklaşık yüzde 65'i Nusayrî idi. Muhaberat (gizli askerî polis), tamamen Nusayrîlerin elindeydi. Her Sünnî memurun, Nusayrî bir yardımcısı vardı. Muhaberat dilediği kişiyi, bir raporla yok edebilirdi.

Suriye anayasasına göre reisicumhurun Sünni Arap olması gerekir. Kocaman kafası, ince, kısa ve çarpık bacaklarıyla hilkat garibesine benzeyen Esed, TV'ye çıkıp "Ben Sünniyim" dedi, kimse de itiraz edemedi. Ulema, beterin beteri var diyerek, hükûmetle iyi geçinmeye bakmış; hükûmet de siyasete karışmayanlara fazla ilişmemiştir. Buna rağmen Hazret-i Muaviye'nin türbesi Şiilerin taşladığı bir mezbeleye dönüştürülmüştür.