Bize Kur'ân'dan söyle!

Bir zamandır, dinin yalnızca Kur'ân meali okuyarak öğrenileceğini iddia eden bir cereyan vardır. Bunlar tıpkı Protestanların İncil için yaptığı gibi "Bize Kur'ân yeter!" sloganına sarılmıştır.

Sâd suresinde anlatılır: Davud aleyhisselamın yanına aniden iki kişi girdi. Biri diğerini itham etti. Hazreti Davud da haksızlık yaptığını söyledi. Sonra da Rabbinin kendisini sınadığını düşünerek secdeye kapandı. Bu arada ne olmuştur ki,HazretiDâvud secdeye kapanmıştır Bunun cevabı Kur'ân-ı kerimde yoktur. Mealinitercümesini okuyanın kafasının karışması muhakkaktır...

Sebebini hadis-i şerifler haber vermektedir. Delil sormadan ve ötekini dinlemeden karar vermemesi hakkında vahiy gelince,HazretiDâvud secdeye kapanmıştır. Peki nasıl böyle bir karar vermiştir Tertemiz hilkatiyle, kimsenin yalan söyleyeceğini düşünmemiştir. Tefsirlerde böyle yazar. Demek ki meal okumakla din hakkında fikir sahibi olmak mümkün değildir.

KUR'ANIN MUHATABI KİM

Kur'ânın muhatabı evvelaHazretiPeygamber'dir."Kur'ânı insanlara beyan edesin, açıklayasın diye indirdik"meâlindeki âyet bunu göstermektedir. (Nahl: 44)Herkes Kur'ânı anlayabilseydi, peygambere ve onun beyanına ihtiyaç kalmazdı.

Tefsir, kelâm-ı ilahîden, murad-ı ilahîyi anlayabilmektir. Kur'ânı evvela kendisi tefsir etmiştir."Ey iman edenler! Allaha ve Peygamberine ve sizden olan ulü'l-emre itaat ediniz!"mealindeki âyette (Nisâ 59) geçen ulü'l-emr (emir sahipleri) tabirini, aynı surenin 83. âyeti fıkıh âlimleri diye izah eder.

Resul aleyhisselam, Kur'ânın tamamını Eshabına beyan ve tefsir etmiştir. Katâde, "Hakkında bir şey duymadığım âyet olmadı" der. Bunlar da sonraki nesillere nakletmiştir. En çok tefsir rivayeti, İbn Abbas'tan Mücâhid yoluyla gelenlerdir. Bu sebeple İmam Mücâhid, tefsir ilminin kurucusu sayılır.

Sünnet, Kur'ânın, fıkıh kitapları da Kur'ân ve sünnetin en iyi tefsiridir. İlmihalini bilmeden dini öğrenmek maksadıyla eline meal ve tefsir kitaplarını alan, hadis okumaya kalkan mahrum kalır, hatta yolunu sapıtır. Hele mealler, din hakkında pek bilgi vermez. Sadece yazarının ne anladığını gösterir.

NE ZAMANA KADAR KULLUK

"Sana yakîn gelene kadar Rabbine kulluk et!"mealindeki âyette (Hicr: 99) geçen ve "şüphesiz bilme" manasınagelen yakîn kelimesini, ölüm olarak tefsir buyurmuştur. Yoksa bazı cahil sofilerin dediği gibi, evliyalıkta yüksek mertebeye erip Rabbini tanıyanlardan dinî mükellefiyetlerin düşmesi demek değildir.

Ramazanda siyah iplik ile beyaz ipliğin birbirinden fark edileceği zamana kadar yiyip içmeye izin veren âyet gelince, Adiy bin Hatem, bir siyah, bir de beyaz iplik alıp, yastığının altına koydu. Gece bunlara bakıp ayırt edemeyince, oruç zamanını da bilemedi. Sabah vaziyeti anlatınca, Resulullah,'Senin yastığın enli ve uzunmuş'diye latife etti. Âyet mecazdı. Siyah ve beyaz ipliğin, gece karanlığı ile gündüz aydınlığı manasına geldiğini söyledi. Nitekim âyetin sonunda'şafak sökene kadar'ibaresi bunu ifade eder.

Kur'ânın manasını anlayabilmek için gramer üzerine 12 âlet ilmini, ayrıca tefsir metodu, mantık, esbab-ı nüzul (her âyetin ne zaman, ne sebeple, kim için indiğini); neshi (geçici hükümleri) de iyi bilmek ve temiz bir kalbe sahip olmak icap eder. Bir kelimenin her ilimdeki manası farklıdır. Zalim, lügatte haksızlık yapan, tefsirde kâfir, fıkıhta âdil olmayan, tasavvufta günahkâr demektir.

ÖLÜDEN ÇIKAN DİRİ!..

Bir de tevil vardır. Tefsirin kökü, fesr, beyan ve açma demektir. Tevilin kökü evl ise dönme demektir. Kur'ândaki bir kelimenin çeşitli manalarından, dine uygun olanını seçmeye tevil, bu manaya da meal denir.

"Ölüden diri çıkarır"manasındaki ibarede (Âl-i İmran: 27; Enam: 95; Yunus: 31; Rum: 19) geçen diriden murad, kuş, ölüden murad da yumurta, demek tefsirdir. Allah, kurumuş toprak ve ağaçları baharda yeşertir ve meyvelendirir veya imansızın neslinden mümin, cahilin neslinden âlim, zalimin neslinden âdil meydana getirir veya tersi olur, demek de tevildir.

Kur'ân âyetlerinde ilahi muradın bir tane olması gerekmez. Bir âyet çeşitli cihetlerden başka başka manalara delâlet edebilir."O'na kavuşmak için vesile arayın!"mealindeki âyette (Mâide: 35) geçen vesîle, iman, sâlih ameller, Peygamber, Kur'ân, mezhep, fakih, tasavvuf gibi çok çeşitli şekilde tefsir edilmiştir. Hâlbuki meallerde yazarın seçtiği bir tanesi yazar.

Tevilin doğruluğu tefsir ile ölçülür. Tevil, tefsire uygun olmalıdır. Sadece tefsirleri bildirmeye rivayet yoluyla tefsir; bunlara uygun tevile müracaata dirayet yoluyla tefsir denir. Taberî ve Süyûtî birinciye; Râzî, Beydâvî, Nesefî tefsirleri ikinciye misaldir.

Resulullah,"Her kim, Kur'ânı kendi reyi ile tefsir ederse, ateşte oturacağı yeri hazırlasın"ve"Kur'ânı kendi şahsî görüşüne göre tefsir eden hatadadır!"buyurduğu için, Kur'ândan hüküm çıkarmak çok ciddi ve mesuliyetli bir iştir. Peygamber ve Eshabından gelen haberleri nazar-ı dikkatealmaksızın tefsir eden, isabet etse hata etmiş; isabet etmese dinden çıkmış sayılır.

GİZLİ BİLGİLER

Şia'nın taşkınlarından İsmailîler, Kur'ânın bir zâhirî, görünen dış manası; bir de bâtınî, gizli, iç manası bulunduğunu, bâtınî manasının lazım olduğunu, diğerinin lazım olmadığını söyler. Kur'ânı böyle anlamak ilhaddır, dinden çıkmaktır.

"Allah, biri acı, biri tatlı ve birbirine yakın iki denizin arasına mânia koydu ki karışmasınlar. Bu ikisinden inci ve mercan çıkar"meâlindeki âyetlerdeki (Rahmân: 19-22), iki denizden maksatHazretiAli ve Fâtıma'dır; onlardan çıkan inci ve mercan daHazretiHasen ve Hüseyin'dir, sözü bâtınî tefsirdir.

"Sizin için kısâsta hayat vardır"