Solun önündeki fırsat

Atatürkçü Düşün dergisinin 150. (Ocak-Şubat-Mart 2023) sayısında Tevfik Kızgınkaya'nın Marksist iktisatçı Prof. Dr. Korkut Boratav ile yaptığı muhteşem söyleşi yayımlandı. Korkut Boratav kardeşim, söyleşinin sonunda dünyadaki topludurum (konjonktür) içinde CHP'nin konumunu da değerlendirdikten sonra söyleşiyi şöyle bitiriyor."Önümüzdeki seçimlere, bu ortam içinde gidiliyor. Türkiye'nin yakın siyasal geleceğinde Türkiye'yi İslamcı faşizm veya merkez sağ partiler yönetecektir. Bu saflaşmada CHP, bir 'merkez parti' konumundadır. Bu seçenek, Türkiye sermaye blokunun kısmen farklı kanatlarının ittifakı anlamına gelir.Bu benzerliğe rağmen, bu iki seçeneğe karşı tarihsel solun 'fark etmez' yaklaşımının yanlış olduğunu düşünüyorum. Zira, bunlar Türkiye için fiilen iki farklı siyasal rejim önermektedir: İslamcı faşizm veya altılı masanın Türkiye'ye sunduğu gelecek tasarımı olan, bir anlamda 2015'e dönüşü hedefle tutucu bir restorasyon... Altılı masanın temsil edeceği bir iktidar seçeneği, tutucu niteliğine rağmen İslamcı faşizme göre 'ehven'dir.Sonrasını ise Türkiye solunun iki ana damarını oluşturan Cumhuriyetçi ve sosyalist sol akımların kendi alanlarındaki ve ortaklaşa mücadeleleri belirleyecektir."Korkut Boratav'ın söylediklerini aynen paylaşıyorum. Bu fırsattan yararlanarak ben de kafamı yıllardır kurcalayan bazı olguları dile getireceğim:Bilindiği gibi Marx devrimin İngiltere'deki sınıf savaşının sonunda gerçekleşeceğini öngörmekteydi ama Birinci Dünya Savaşı sırasında beklenmedik bir şey oldu ve Rusya'da Sovyetler Birliği kuruldu. Komünist devrim İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar dünyaya ihraç edilemedi. Ama Berlin'e kadar gelen Kızıl Ordu sayesinde Avrupa'nın yarısında komünist düzen kuruldu. Bu süre içinde Macaristan ve Çekoslovakya'da meydana gelen ayaklanmalara karşın, Sovyetler Birliği'nde komünist rejim yıkılıncaya kadar (25 Aralık 1991) bu ülkelerde devam etti. Sonra iskambil destesi benzeri yıkıldı.26 Temmuz 1953 günü Moncada Kışlası isyanıyla başlayan Küba Devrimi 1 Ocak 1959'da Batista'nın kovulmasıyla tamamlandı. Bu zaferin, dünyanın acilci gençleri üzerinde olumsuz bir etkisi oldu. Aynı romantizme kapılan Che Guevara yeni hükümette çeşitli önemli görevlerde bulunduktan, gerilla savaşı teorisi ve uygulamaları üzerine makaleler ve kitaplar yazdıktan sonra diğer ülkelerdeki devrimci hareketlere katılmak üzere 1965 yılında Küba'dan ayrıldı. İlk olarak Kongo Demokratik Cumhuriyeti'ne daha sonra da Bolivya'ya gitti. CIA ve Amerikan Ordusu Özel Harekât Birlikleri'nin ortak operasyonu sırasında 9 Ekim 1967 günü La Higuera'da öldürüldü. Anısı önünde saygıyla eğiliyorum ama Küba'nın özel konum ve koşullarında başarıyla sonuçlanan silahlı ayaklanmanın başka ortamlarda da başarıya ulaşacağını sanmak romantizmden başka bir şey değildi. 1966 yılında ben de az kalsın Paris'ten