Suriye'yle ilişkiler şemsiye kadar gündem olamıyor!

Türkiye'de siyasetçinin sanatçıdan, sanatçının da siyasetten rol çalması gelenektir. Siyasi yönden tepedekilere tapınmak, tabandakiler üzerinde tepinmek de bu ülkede yaygın bir alışkanlıktır. Geçtiğimiz hafta içeride ve dışarıda onca sorun varken iki sanatçının adeta siyasetin gündemini belirlemesi garip ama gerçektir. İktidarın her yolu kullanarak "illetzillet", "hainkahraman", "teröristvatan sever" temelinde insanları ayrıştırıp ötekileştirilmesinden sonra bu defa şarkı sözü üzerinden halkı kamplaştırıp ayrıştırması başlı başına bir başarı (!) hikâyesidir. Kamplaşmanın konusu bu defa Sezen Aksu'nun beş yıl önceki bir şarkısının sözleriydi. Hâlbuki bu şarkıcı sekiz sene önce ateşli bir AK Parti savunucusuydu. Çözüm sürecini canı gönülden destekleyen Sürecin karşısında duranları "iki cihanda lekeli kabul eden" birisiydi. 2010 yılındaki referandumda da "Yetmez ama evet" diyen malum ekipteydi. AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, işte bu sanatçının bir şarkısında Hz. Adem'e "cahil" dediği için "Hazreti Adem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir. Havva validemize kimsenin dili uzanamaz. Onlara da had bildirmek bizim görevimizdir" dedi. Hem de caminin avlusundan! Camileri Müslümanlar "Allah'ın evi" kabul ederler. Orada inanan insanlar dil koparmak gibi işlerle değil ibadetle meşgul olurlar. Sanatçının bir zamanların çözüm süreciyle ilgili olarak siyasetten rol çalması ne kadar yanlışsa siyasetin sanatçıya esas duruş çekerek şarkı sözünü siyasi tartışma konusu yapması da o kadar yanlıştır. Elbette ne siyasetçinin ne de sanatçının içinde yaşadığı toplumun değerlerini aşağılama hakkı da yoktur. Herkes manevi değerler ve inançlar yönünden yanlış anlamaya ya da istismara neden olmayacak şekilde davranmalıdır. Diğer yandan herhangi bir sanatsal olayla ilgili olarak tepki göstermek herkesin olduğu gibi siyasetçinin de hakkıdır. Ama "dil koparmak" siyasetin yapacağı bir iş değildir. Hele hele devleti temsil sıfatı olan şahısların ağzından hem de sanatçılara yönelik olarak "dil koparmak", "had bildirmek" gibi kavramların çıkmaması gerekir. Bir kez daha belirtelim ki demokratik hukuk devletinde bu tür konularla bağımsız yargı ilgilenir. Geçtiğimiz hafta üzerinde gereğinden fazla konuşulan konulardan birisi de Bülent Ersoy'un Anıtkabir'i ziyareti sırasında bir subayın şemsiye tutmasıydı. Bu subay sonunda işlediği bu centilmenlik suçundan (!)