Hesap verilmeyen ülkede gerçeği öğrenmenin tek yolu

2023'ü ilk ne ile hatırlayacağız dense Şubat depreminden başka öneri getirmek hayatını kaybeden 50 binden fazla insana, onların yakınlarına, şehirlerini, anılarını, geçmişlerini molozlara teslim eden milyonlara haksızlık olur.

Ülkenin kaderindeki birçok doğal felaket gibi Kahramanmaraş depremi de sadece afet bölgesinde yeri titretti. Onun dışında ne siyasette ne bürokraside ne algılarımızda ne beklentilerimizde bir şey ne titredi ne değişti.

Eskisine göre, özellikle İstanbul'da depremden daha çok korkuyoruz orası kesin. İktidar 20 yılda yaşanan onlarca depremden sonra şimdi seferberlik ilan etti. Bugünkü büyük cümlelerin, büyük eylem planlarının gerçekte ne işe yaradığını ya da yarayacağını ancak, ne yazık ki, gerçek bir depremde anlayacağız.

Yoksa Maraş depreminden önceki, bakanların başlarını ellerinin arasında alıp kameralar önünde yaptıkları deprem tatbikatlarına, AFAD brifinglerine bakılsa 6 Şubat'ta belki sallanırdık ama yıkılmazdık.

Yıkıldık hem de çok kötü.

Ne yazık ki şeffaflığın, hesap verilebilirliğin olmadığı bir ülkede ekonomiden sağlığa, terörle mücadeleden alt yapı yatırımlarına, belediye hizmetlerinden depreme kadar her başlıkta gerçekleri ancak sahici bir sınav anında öğrenebiliyorsunuz.

Ancak o başlıkta bir felaket, dar boğaz, kriz ya da kurumsal kapasitenin test edildiği an geldiğinde aslında ne kadar güçlü, başarılı ya da zayıf, başarısız olunduğunu anlamak mümkün.

Ekonomide her şey güllük gülistanlık dense de merkez bankası rezervlerinin dip yaptığını, hazinede para kalmadığını, bütçenin meteliğe kurşun attığını ancak memurlara zam vakti geldiğinde ya da yatırım bütçeleri iptal edilip aldığımız akaryakıttan süte kadar her şeye vergi geldiğinde fark ediyoruz.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin tüm birimleri ve mensupları ile seçilmiş hükümete bağlı olmadığını, en önemli vazifesi olan ülke güvenliği ve terörle mücadelede üzerine düşeni fazlasıyla yapmaktan başka da öncelikleri olduğunu 15 Temmuz 2016'daki gibi vergilerle alınan silahlar toplumun kendisine döndüğünde fark ediyoruz.

Eğer 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yapılan ifşaatlarda yer alan FETÖ'cü pilotların kendilerine verilen emirlere rağmen terör örgütü hedeflerini değil de boş arazileri bombaladığını daha önce dile getiren olsa idi, muhtemelen bir tek dar ağacına çekilmediği kalırdı.

Şimdi de şehitlik makamını sorgulamadan, ülkeye aidiyet sorunu yaşamadan saf fakat net bir dille "şehitler neden hayatlarını kaybetti" deseniz, demokratik bir ülkedeki en meşru hakkınızı kullanmak isteseniz en hafif tabirle vatan haini olursunuz.

Deprem zamanı yanı başımızda bitmesini beklediğimiz Kızılay'ın gerçek bir depremde çırak çıkacağını, ne çadır ne barınma ne hijyen ne yiyecek temininde Kızılay'ın yetki ve gücüyle mukayese edilemeyecek sivil toplum örgütlerinin gerisinde kalacağını, Kızılay başkanının afet bölgesi dışındaki insanların bile yüreğinden acı sızarken sosyal medya fenomeni olmayı tercih edecek kapasitede olduğunu görmemiz için 50 bin canımızı kaybetmemiz gerekti.