AK Parti'nin yükü

31 Mart sonuçlarını en dikkatli değerlendirmesi gereken parti şüphesiz AK Parti. Cumhurbaşkanı Erdoğan hem seçim gecesi hem de sonrasında yaptığı açıklamalarda yaşanan irtifa kaybını tarif ederek cesur bir özeleştiri sürecinden geçeceklerini söyledi.

Bu özeleştiri süreci için öncelikle kaybın hangi zaman diliminde gerçekleştiğini tespit etmek gerek. İktidar partisinde hâkim olan tutumlardan biri seçmenin son on günde bu kararı verdiği yönünde.

Seçim mağlubiyetini getiren seçmen psikolojisini son on güne hapsetmek deyim yerinde ise bir sonraki yenilgiyi şimdiden garantilemek olur. Son on günde şekillenmiş olabilecek tek yaklaşım AK Parti seçmenindeki sandığa gitmeme eğilimi olabilir ki bu bile zorlama bir yorum.

Güvenilir kamuoyu araştırmalarında en az bir ay öncesinde benzer bir dalganın geldiğini görmek mümkündü. Sadece aradaki fark o kadar yüksekti ki birçok araştırma şirketi elindeki ilk bulgulara inanmakta güçlük çekti. 2023 seçimlerinde muhalefeti olandan yüksek bulan araştırmaların akıbeti de düşünülünce uzun süre rakamları kabullenmekte güçlük çekildi. İktidar nasıl oldu da o kadar büyük araştırma bütçeleri ile bunu göremedi ayrı mesele.

İkinci yaklaşım ise seçmenin 2023'te Altılı Masa'nın yanlış aday ve aktörlerin sorunlu iletişim stratejileri nedeniyle öteledikleri hesabı 31 Mart'ta gördükleri şeklinde. Bu değerlendirmenin haklı boyutu var.

Sonuçta en az 3 yıldır devam eden bir ekonomik kriz var. Özellikle dar gelirlilerin içinden geçtikleri kriz her türlü hesabın, kimlik aidiyetinin üzerine çıkmış durumda. Genel seçimlerde kazanabilmek için kasadaki kör kuruşu ve muhayyel gelirleri bile harcamış bir iktidarın yerel seçimlerde emeklilere verecek kişi başı 3-5 bin lirası bile kalmamıştı.

Eğer durum buysa AK Parti ekonomiyi düzelttiği gün yeniden iktidarını tahkim edebilir. Ancak mesele bu kadar basit değil.

PANORAMATR araştırmalarında iktidar 2015 Kasım seçimlerinden bu yana en güçlü olduğu büyükşehirler de dahil olmak üzere ağır bir kan kaybı yaşıyor. 15 Temmuz psikolojisi bunu bir süre ötelese, MHP ile ittifak irtifa kaybının etkilerini geciktirse de AK Parti eriyor.

Ayakta duran tek şey kişisel ağırlığı nedeniyle Erdoğan'ın seçmen nezdindeki desteği. Bu da son genel ve yerel seçimlerde görüldü ki artık son derece kırılgan.

Mesele sadece ekonomi olsa bile ekonomi sadece para ve makro dengeler değil. Sağlıklı bir ekonomi hukuk düzeninden, sermaye güvencesinden, iş hayatındaki huzurdan ve en önemlisi üretim ve kalkınmayı besleyecek kalifiye eğitimden geçiyor.

Her ihalede hak edenin yanına iktidara yakın bir şirket ekleme, işe alımlarda söz verilse bile mülakatı kaldıramama, üniversitelerde siyasi gerekçelerle eğitim kalitesini yerle yeksan etme dururken AK Parti'nin ekonomide krizi yönetmesi ve kısmi toparlanmayı sağlaması mümkün ama yapısal iyileşmeyi temin etmesi imkânsız.

Eğitim demişken, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in seçim mağlubiyetini İsrail üzerinden okuması bazı iktidar mensuplarının olan bitenden pek de bir şey anlamadığını gösteriyor.

AK Parti'nin seçim mağlubiyetine ilişkin en sağlıklı değerlendirme meselenin tek bir başlığa, tek bir döneme, tek bir yanlışa indirgenemeyecek genel bir erozyonun sonucu olduğu. Partinin seçim zaferlerinde en büyük pay nasıl ki Erdoğan'ın ise yaşanan kayıpta da birinci sorumlu Erdoğan'ın kendisi ve kişisel tercihleri.