Labirentindeki İmge-İnsan

Kendisini esasen 'düşünce tarihçisi' olarak niteleyen Michel Foucault, ömrünün son döneminde, belki de tüm çalışmasının zaten varması gereken 'doğal' aşama olan 'kendilik teknolojileri' sorunuyla uğraştı. Foucault'ya göre, insan tözsel bir varlık değil, tarihsel bir vehimdir. Hakikat oyunlarının, iktidar ilişkilerinin ve kendilik teknolojilerinin 'spekülatif' sonucudur. Kurgusaldır. Değişmez bir öz'e sahip değildir: Spekülatif özne, dersem, belki de bağışlanabilir ölçüde bir ifrada kaçmış olabilirim. "Özne bir töz değildir; özne bir biçimdir ve bu biçim öncelikle ya da daima kendisiyle özdeş değildir." (1) Foucault, bu sözlerle, bir ölçüde tanımlanabilir, yani hafızalarımızın alabileceği bir 'spekülasyon' koyuyor önümüze: Ancak bu 'spekülatif özne' kavramı (ki bu kavramı ben öne sürüyorum) içinde yepyeni, akla hayale gelmeyecek, yeni özgürlükler alanlarını barındırıyor içinde: Şu: İnsan, şimdi olduğundan daha başka bir şey olabilir.Bu bahsi açmamın asıl nedeni, 'En Büyük Anlatı: Kültür'ün insanı yoğurup, biçimlendirip, belirleyip 'doğurduğunu', hatta 'imal ettiğini' söyleme çabamdır. Foucault da, 'evrensel bir özne' olmadığını, öznenin içinde yaşanılan kültür, uygarlık, zaman ve mekân vs. 'göre' kurgulandığını, ve hatta öznenin bizzat kendisini kurguladığını ima eder. Ki 'hakikat oyunları' tabiri 'hakikat'in evrensel (küresel!) olmayıp, bölgesel (yerel!) ve kültürel olduğuna vurgu yapar. Bu şekilde, 'kültür'ün insan-yapımı sanal bir dünya olduğu savımıza, bu dünyanın kendi sanal-insanlarını 'imal ettiği' savını da ekleyebiliriz.İmge-İnsan!"Postmodern durum, aslında gövdenin yitirilmesidir, ruhların kendi gövdelerini yitirmeleri Asıllarından çok yorumların varlığı, asıllarından kaynaklanan ancak sonra onlardan uzaklaşan, onlardan kopan görüntülerin çokluğu (iktidarı değil, çünkü 'yorumlar' ve 'görüntüler' birbirlerine dokunamadan ve gövdesiz, hacimsiz olduklarından birbirlerini etkileyemeden havada asılı kalmış bir şekilde başıboş dolaşıyorlar: Ruh gövdeyi terk etti ve gövde bunun acısını çekiyor!). Belki postmodern durum'un bilgiler ve yaşantılar arasındaki hiyerarşik düzeni ortadan kaldırdığı ve bir varlığın diğeriyle kıyaslanarak değerlendirilmesini yıktığı söylenebilir: Evet, bu ilk bakışta özgürleştirici gibi görünüyor. Ancak postmodern durum'un en büyük günahı, bilgilerin, yaşantıların hakilikten uzaklaşmasıdır. Böylelikle bütün bilgiler, yaşantılar gerçek kabul edilmiyor; bütün bilgiler ve yaşantıların gerçek olmayabileceği, hatta gerçek olmasa da olabileceği anlayışı ortaya çıkıyor: Hayat işlevselleştiriliyor."İmge-İnsan'ın deneyimleri ve bu deneyimlerin sahiciliği sorunudur