Hakikatli, münzevi ve 'expat'

Şavkar Altınel'i 90'lı yılların başından beri takip ederim. İlk kitabı 'Kraliçe Viktorya'nın Düşü' 1991 'de yayımlandığında o 38 yaşındaydı, ben ise henüz 26 yaşındaydım. Am' ne tesadüf ki ikimizin de ilk kitabı aynı yıl yayımlanmıştı. İlk kitabı 38 yaşındayken yayımlanmıştı ama o 19 yaşından bu yana yurt dışında, ağırlıklı olarak da İngiltere'de yaşıyordu. (O 'ortaya çıktığında' İngiltere'de yaşayıp da Türkiye'de yeni yayımlamaya başlamış isimlerden biri de Yahudi asıllı Roni Margulies idi. Roni çoğunlukla azınlık sorunları üzerine yazıyor, şiirleri de, tıpkı Şavkar Altınel gibi 'narrative şiir' (anlatımcı şiir) geleneğini rtakip ediyordu ki bu şiirin kaynağı ve ağırlıklı olarak sürdürüldüğü yer İngiliz şiiriydi. Ben en başından beri, her ikisini de çok ciddiye almıyor olsam da, hislerim Şavkar Altınel tarafına kayıyordu. Zira Altınel'i daha hakikatli bulurken Margulies'in daha çok tribünlere oynadığını ve piyasaya göz kırptığını hissediyordum. Şavkar AltınelAltınel her zaman için bana daha hakikatli ve samimi geliyordu.) İlk kitabı, doğal olarak, İngiliz şiir geleneğinin ana damarlarından biri olan 'narrative şiir' anlayışı doğrultusunda yazılmıştı. Ben ise bu şiir anlayışına uzak olduğumdan ki bu anlayış Türk şiirinde kendisine pek bir yer bulamamıştır, bizim şiir geleneğimize dahil değildir denilebilir- bazılarını sevmiş olmama rağmen bu şiiri zayıf, ülkemizde karşılığı olmayan ve yabancı kökenli olarak görmüştüm. Bu yüzden de pek kaale almamıştım. Ama yine de dikkatimi çekmişti. (Bunun nedeni belki de şairin bu şiiri yazarken hakikatli ve yaşantısından fışkırtan bir şair olarak değerlendirmiş ve hissetmiş olmamdı. Margulies'de ise bu hakikatliliğin izi bile yoktu. Margulies ideolojik bir şiir yazmıştır, hem de hesaplı kitaplı bir biçimde.)Altınel için neden hakikatli bir şairdir diyorum Şundan: O, kimi diğer yurt dışında yaşayan Türk şairleri gibi sanki hala ülkemizde yaşıyormuş da burada yazıyormuş gibi yazmadı; yurt dışında yaşayan bir şair gibi hakikatli bir ruh hali ve yalnızlığı hatta münzeviliği içinde yazdı. Bu bakımdan sahicidir. (Diğer şairler gibi derken kimleri mi kast ediyorum: Örneğin yıllarca Almanya'da yaşamış, hatta orada dergi çıkarmış ama o dergi de buradaki şiir ile yarışıyordu- yeteneği çok kuşkulu Gültekin Emre, ya da uzun yıllar İsveç'te yaşamış Özkan Mert bunlardan ikisi. Hatta öyle ki Nâzım bile Sovyetler Birliği'nde yaşarken Türkiye'de yazdığı şiiri hâlâ ülkemizde yaşıyormuş gibi sürdürdü. SSCB'de yaşıyor olması onun şiirine dolaylı ya da dolaysız- bir etkide bulunmadı. Bu bakımdan bu şairler şizofreniktir; içinde yaşadıkları toplumsal koşullardan kopuk, ilişkisiz şiirler yazmışlardır.) Altınel belki de ülkemizin ilk 'expat' şairidir.'Expat derken şu ya da bu nedenle yurdumun dışında başka bir ülkede yaşamak durumunda kalmış kişilerden söz ediyorum. Bu anlamda Amerika'da yaşamış olan Nabokov, Thomas Mann gibi romancılar ya da Adorno, Horkheimer vs gibi düşünürler birer expat'tırlar. Expat'ın sözlüklerdeki anlamı 'gurbetçi'dir ama ne yazık ki gurbetçi sözcüğü bu durumu tam olarak karşılayamıyor. Belki de şöyle demeli: Hayatını belli bir aşamadan sonra vatanının dışında yaşamak durumunda kalanlar ve yaşadıkları bu yabancı ülkenin koşulları ve gerçekliği içinde yazıp düşünenlerdir 'expat'lar. Tabii ki durup dururken yazmıyorum Şavkar Altınel hakkında. Onun hakkında uzun bir süredir yazmak istememe karşın nereden tutacağımı kestiremiyordum. Ne var ki, nihayet, onu yayımlamaktan hiç vazgeçmeyen, iyi ki de hiç vazgeçmemiş olan Yapı Kredi Yayınlarından çıkan en son kitabı 'Wisconsin, 1963' bu yazıyı yazmamı tetikledi. Bu kitapla birlikte uzun süredir takip ettiğim ve her yayımlanan kitabıyla birlikte ilk değerlendirmemin