Sanatımıza edebiyat gömleği ne zaman giydirildi

Bizde edebiyat yazarlığı ve okurluğunun mümin-kafir, muvahhit-müşrik, muttaki-azgın ayrımının, bu ayrıma baş vuranları yobaz, gerici, kültür ve medeniyet düşmanı olarak suçlayacak ya da suçluluk psikolojisine düşürecek şekilde ortadan kaldırılışından söz ettiğimizde, edebiyatın yokluğuna ya en azıyla sanatla edebiyat arasında geçmişimizde var olan mesafeye işaret etmiş oluruz. Zira, ecdadımız şiirden terziliğe sanat zanaat kelimeleri içinde ifade olunan, özünde iyilik ve faydanın bulunması anlamında "seçkin" her işin ilham, feyz, istihkak, Nebiler tarafından öğretilme, pîrleri tarafından talim ettirilme şeklinde insanlara yani muhataplarına farklı vesilelerle farklı düzeylerde "verildiğine" olan inancımızdan hareketle mimariyi, musikiyi ve şiiri tartışmasız olarak sanata mal ederken, edebiyat dahil bir şeyi kendiliğinden icat etme, bir şeyi örneği olmaksızın yapma, meydana getirme anlamında "ihtiraî" (kurgusal) ve devamında istidaî, ihtiyacî olan şeyleri de, sanatla sürekli bir dirsek teması içinde tutarak zanaata mal etmişler; sanat ve edebiyat arasındaki mesafe ilham ve kurgu farkıyla ilkin buradan doğmakla birlikte, "İnsan, kendisinin başı boş bırakılacağını mı sanır" mealindeki (Kıyame 7536) ilahî hükme göre eylemin mahiyetinde ve eylenişinde İlahi mazhariyetin sürekliliği, belirleyiciliği ve genelliği cihetinden de sanat ile zanaat arasında köşeli, keskin ayrımlara başvurmaktan kaçınmışlardır. Bu kaçınmaya rağmen mimarîyi, musikîyi ve şiiri malzeme yönünden dünyevi, ahenk ve ritm yönünden ise ilm-i ilahi içinde düşünerek, sanatçının bu bağlamda ilham ve feyze tabi olduğunu söylemişlerdir. Bununla birlikte mimarinin taş, müziğin ses, şiirin kelime ile inşa edildiklerine, her üç inşanın da sanat katına yükselebilmesinin sanatçının kendisine ilham yoluyla ya da feyz olarak erişen bir nasiple mümkün olduğuna hükmetmişler; mimaride Toledeo katedrali ile Selimiye cami mimarlarının; musikide Rodrigo ile Tanbûrî Cemil Bey'in, şiirde Goethe ile Nâbî'nin sanat kabiliyetlerini ve eserlerini de mezkur nasiple ilişkilendirmişlerdir. Ecdadımızdan bu hüküm ve kanaatleriyle birlikte bize ulaşan bir düşünüş de şudur: Sanat ilham, feyz, malzeme yönünden ortaktır ve bu ortaklık nedeniyle Goethe Hıristiyan, Nâbî Müslüman olmakla daha az ya da daha çok sanatçı değildir. Sanatta karşılıkları, farkları doğuran şey eseri mümkün kılan işçilik tarzı ile bu tarzı belirleyen inanışlar ve zihniyetlerdir. Diğer bir ifadeyle sanatları zihniyet ve kültür farkları içinde benimsememizi ya da reddetmemizi, okumamızı, anlamamızı sağlayan ya da bunlara imkan oluşturan şey, sanatçının ve onun sanatına muhatap olanların sahip bulunduğu inanç, zihniyet, dünya görüşüdür. Sanat ve edebiyat arasındaki mesafe konusuna bunlardan baktığımızda, sanatı mezkur ortaklıkta bir tür "hikmet", edebiyatı ise zihniyet ve kültür "özel"inde "ideoloji" olarak niteleyebileceğimiz gibi, dilcilerimizin ve edebiyat tarihçilerimizin, her türlü güzelleştirmeyi; faydalı, iyi ve hoş