İstanbul Mushafı

Önceki yazımda Kur'an-ı Kerim'in zihniyet, talim-terbiye, güzellik ve inşa cihetinden Müslüman sanatlarının merkezinde yer aldığını, Mushafın hüsn-i hattan başlayarak tezyin ve tezhibin ilk konusu olduğunu anlatmış, yine bu manada Kur'an'la nitelenen bir kitap sanatları sözlüğünün oluştuğundan söz etmiştim.Matbaacılık, yani kitapların seri üretimi Avrupa'da 1455 yılında başlamış, bundan 43 yıl sonra Osmanlı'ya gelmiştir. Türkçe kitapların basımı ise 1727 yılından kurulan ilk Türk matbaasında gerçekleşmiş ve böylece elyazması kitapların devri kapanmaya başlamıştır.Elyazması denildiğinde akla ilk gelen uygulama olarak hüsn-i hat, çok daha önceden selâtîn camiler yoluyla mimari yüzeye çıktığı ve bu yeni yapılan camilerde de sürdürülebildiği için, Müslüman sanatları Batılı sanatlara olan yerli ilginin artmasına da bağlı olarak kısmi bir gerilemeye maruz kalmışsa da Türkçe kitapların seri üretimden ilk başlarda çok fazla etkilenmemiştir.Bu konudaki kesin kültürel kopuş ya da kültürdeki derin kırılma ise, Latin alfabesine geçilmesiyle ve bu yolla Osmanlı Türkçesi yerine kavim dilinin kullanılmaya başlanmasıyla yaşamıştır.Bu etkiyle Mushaf yazımları da sona ermiş ve önceki kimi elyazmalarının matbaalarda çoğaltılması yoluyla Kitap ihtiyacı karşılanmış, Kitab'a tabi sanatlar unutulmaya terkedilmiş, bu unutuşun hızlandırılması için CHP iktidarınca, kapılan cami - tekke ve zaviyelerdeki, kütüphanelerdeki, hatta evlerdeki Mushaflar, yazma kitaplar derdest edilerek tahrip edilmiş; hat yasaklanmış, Mushafa tabi Kitap sanatlarının talimine son verilmiştir.CHP iktidarının nefesleri kesen bu ağır zulmüne rağmen, az sayıda da olsa kimliğinin ve asıl kültürünün şuurunda olan kimi sorumluluk sahibi zanaatkâr, sanatkâr kişiler Kitap sanatlarına sahip çıkmaya, merdiven altlarında, izbe odalarda öğrenci yetiştirmeye çalışmışlardır.Ne zaman ki, Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Belediye Başkanı seçilerek İSMEK'leri kurmuştur, ancak o zaman Müslüman sanatlarına ilgi yeniden başlamıştır.Ancak, gerek Kur'an'ın Müslüman sanatlarının özünü oluşturduğuna dair anlayışın kaybedilmiş olması, gerekse mevcut piyasa şartlarının ilgililerinin eğilimlerini belirlemesi yüzünden mezkûr sanatlar birbirlerinden kopuk olarak icra edilmeye başlanmış ve giderek uyduruk Geleneksel Sanatlar terimi altında ötekileştirici bir sınıflandırmaya konu olmuştur.Müslüman sanatlarının kaybedildiği yerden yani Mushaf yazımından başlanarak yeniden ihya edilmesi düşüncesinin zikrettiğimiz nedene bağlı olarak doğup doğmadığından emin değiliz.Ancak, İSMEK'lerin bânîsi olan ve Türkiye Yazma Eserler Kurumunu ihya eden Cumhurbaşkanımızın bunu düşünmemiş olmasına da ihtimal vermeyiz. Kaldı ki, İstanbul Mushafı'nın yazılmasını bizzat talep eden kendileridir ve buna mahsus taleplerinin neden olacağı bereketin zaman içinde tahakkuk edeceğini ummaları da tabiidir. Nitekim İstanbul Mushafı'nın tanıtım toplantısında, diğer kültürel gelişmelerle birlikte onu "Medeniyetimizin