Zerzevan Kalesi'nden bakarken..

İnsan dahil hemen her canlının bir sarı renk hali mutlaka vardır. Can, derman azaldığında, öz çekilip hüzün bürdüğünde içi, sarı saklandığı yerden çıkıp bürüyüverir çehreyi. Yaprakta çiçekte, kağıtta ipekte bir şekilde görülür o. Yine de yaşam işaretidir sarı. Eski kültürde safra yeşile çalan edasıyla hayat unsurlarından sayılır. Sonbaharın tonlarına saklana bezene tabiatın tenine dönüşmekle kalmaz, güneşin halden hale geçişinde de onun boyasından saçaklar bulunur. Ayda ayrı yıldızda başkadır tonu. Bu günlerde, Diyarbakır'a yolunuz düşerse eğer, kesme taşları kara üzüm gözlü, benek benek, içli ve bir o kadar da duygulu, güngörmüş, yükseliş ve düşüşün suyundan içmiş surlardan baktığınız Hevsel bahçelerinde, sonbaharın ilk sarı müziği on gözlü köprüye doğru akar. Batman'ı geçtikten sonra Hasankeyf'te kederlenen su, beton baraj setleriyle kelepçelenecektir ya bu başka hikayedir. Surlardan aşağı, Hevsel toprağına indikçe, Diclenin bulanık ve yorgun neşvesi geçmiş günlere selam da verir. Bu selamın çağıltısıyla sarının kabzasını yontan zamanın hafif sarı perdesini aralayıp biraz düşünmekte yarar var.Kadim Mezapotamya'nın bin bir kemiğini hala bağrında saklayan bu topraklarda bugünlerde sarının şarkısını bir başka mırıldanıyor. Diyarbakır'dan ayrılıp Mardin yönüne yol aldığınızda, Zerzevan Kalesine tırmanmak ve geçmiş denilen yorganı dürüp katlamak bambaşka bir tecrübedir. Zerzevan mana olarak da zaten sarıyla ilgilidir. Aşağıdan, kalenin eteğinden baktığınızda deniz kazasından geri kalmış bir ahşap kanat intibaını uyandıran kalıntılar tırmandıkça sürprizlerini hazırlar size. Ortadoğuya sinen taş ve mermer uykusu, eteklerinden çevrile çevrile vadileri kuşatır. Doymak kadar güvende kalmanın ve bunun bir armağanı olarak geceleri yıldızlara yakın uyumanın birleşiminden olacak, Zerzevan kalesinin kalbine yükseldikçe hayretiniz de artar.İnsanın temel ihtiyaçlarını karşılamak için bu çok eski çağlarda akıl yürüten yerleşim kurucuları, yöneticiler, kahinler, ustalar, din adamları, sanatçılar ölümün şiddetini yakından hissetmekten olacak ham mermeri sabrın çekiciyle ustalıkla yontmuşlar ve bu yükseklikte ölümsüzlüğü tatmak istemişlerdir sanki. Fakat ne mümkün. Zaman en has mermeri bile kemirir en güçlü hükümdarı bile koynuna alır. İşte şurada bir hamam, işte bir sunak, işte yekpare bir sarnıç, işte kapılar, evler. Bir yandan aşağıları gözetlerken başını kaldırdığında göğe sığınma duygusu. Etrafta toprak sarardıkça, otlar kuruyup titredikçe fanilik daha yakına gelir. Oturduğunuz taş artık unutulmuş bir dilde manasını tam çözemeyeceğiniz sözler eder.Bir süre önce, Diyarbakır sokaklarında yürümüş, geçmişle şimdinin akıl karıştıran akışında köşe taşlarında teselli aramış olabilirsiniz. Her yönden kokusuyla sizi saran dumanlar insanın dinmeyen doyma isteğini de sessiz bir espri