Yıldız Ramazanoğlu'nun kayıtları
Günler geçer. Olaylar olayları izler. Gündem değişir. Görüntüler unutulur. Dünyanın devranı her gün yeni bir oyun bulur. Eğer hafıza olmasaydı eğer 'kayıtlar' tutulmasaydı insanın inkarlarının sonu da gelmezdi. Bunca olup bitene, çırılçıplak, gün gibi açık, gözlerimizin önünde yaşananlar düşünüldüğünde ve bırakın failleri bütün bunlara şahit olanların üç maymun olmayı seçtikleri hatırlandığında kayıtları tutmanın değeri bir kez daha anlaşılır. Ülkemizin sayılı vicdanlarından, yazar, aktivist ve insan hakları savunucusu Yıldız Ramazanoğlu Filistin ve Suriye üzerinden tuttuğu 'kayıtlar'ı şimdinin ve geleceğin vicdanına sunuyor. Kayıtlar, Filistinliler ve Suriyeliler alt başlığı taşıyan kitabında yazar, unutkanlığa karşı yazıdan levhalar dikiyor.
En son yaşadığımız Gazze vakası vesilesiyle on binlerce insanın soykırıma uğratıldığını gördük İsrail devleti tarafından. Kendi kininin, histerisi yanında saklı emellerinin ateşiyle İsrail bebek, çocuk, kadın yaşlı demeden Gazze'de taş taş üstüne bırakmadı. İnsanlar sadece evsiz değil yarınsız da bırakıldı. En acımasız silahlar kullanıldı. Şehirler yaşanmaz hale getirildi. Oysa Gazze'nin gerisi vardı. Filistin meselesi sadece siyasi yönüyle değil insanlığımızı alakadar eden taraflarıyla kanayan bir yaraydı. Yıldız Ramazanoğlu, insandan başlayarak, onların günlük hikayelerine sıkışmış hakikatleri deşerek yol almaya çalışır. Onun yöntemi sahadan konuşmaktır. Seyretmez. Empati yapar. Acının gövdesine dönüşür. Sadece Zeytin Dağı'ndan bakmaz Kudüse anlayacağınız, içeriye, sokaklara, evlere, insanların göz içlerine dalar. Bu bağlamda gazeteci olduğu kadar öykücü, belgeselci olduğu denli düşünür kimliği edinir. Kimse adına değil, vicdanı adına hareket eder. Kalemini, yazısını, tarafların heyecanlarına akıtmaktan geri durur. Dünyanın farklı yerlerine saçılmış, özünde sürgün, haksızlık, insan hakları ihlali olan hikayelerin peşine düşer. Doğru bilgiyi yaymakla oradan bir fikir çıkarmak aynı değerdedir. Doğrudan olduğu kadar dolaylı nezih dili de kuşanır. Bir öfke esintisiyle yumruğunu sıkarak meydana fırlamaz, bakışı sakin güçtür.
Kayıtlar'ı okurken sadece Filistin ve Suriye meselesinden hareketle ne çok acının, çıkmazın, haksızlığın, insanlık suçunun işlendiğine şahit oluruz. Baş aktör İsrail olsa bile dünyanın çıkara, mezhep ve ideoloji savaşlarına saplanmış körlüğü de görülür. Adına İslam Alemi denilen etkisiz yığınla Batı iki yüzlülüğü aynı hizaya çekilir. Sadece arada susmayan vicdanlar vardır. Yıldız Ramazanoğlu zaman zaman konuşmacı olarak bulunduğu Amerika ve Avrupa'dan da bakar. Salt savunmacı değildir. Tortulu körlükler, kökü çok derinde ön yargılar, Fransa'dan Yeni Zellanda'ya dek uzanır. Konuya din, ırk ve maddi çıkar yönünden bakıldığında ne Filistin ne de Suriye'de yaşananlar anlaşılabilir. Onun yolu ötekileştirmekten vazgeçip vicdanın hizasında durabilmektir. Aktüel olayları ve kişisel meseleleri hızla sıcaklığından sıyırıp daha evrensel boyuta çekme hüneri şüphesiz 'başkasının acılarına' da bakabilmekle mümkündür. Soykırıma karşı olurken planlı kriminalizasyona da dikkat kesilmek gerekir.
Çocuklar ve kadınlar, onların her tür acıya maruz kalırken gözlerinde açılan derin kuyu özellikle ilgisini çeker Ramazanoğlu'nun. Savaşta, sürgünde, göçte herkes çaresizdir fakat onlar daha bir çaresizdirler. Ortadoğu'da kadınlar cinsiyetler arası yükü taşımakla kalmazlar çocukları da kucaklarlar. Sakarya'da kara bir cinayete kurban giden Mefra Emani, 'gaddarlar için en zayıf halka' olmanın da timsali şüphesiz. Dahası, Emani'nin katledildiği bölgede yaşayan nüfusun büyük oranının vaktiyle göçle gelmesi de düşündürücü. Unutkanlık mı acaba bu 'Savaş kurbanlarını cinsiyetine ve yaşına göre ayırmak hakkaniyetli olmasa' bile, taciz, cinsel saldırı hatta milliyetçi söylem pornografisi kadınlar üzerinden parlatılıyor yazık ki. Oy derdiyle, ekonomik sebeplerle, ötekileştirme hastalığıyla ne olursa olsun Irak, Suriye, Filistin kadın ve çocuk zulmü yönünden geriye gittikçe utanç sahneleriyle dolu.