Yahya Kemal'in 'Üsküp ki Şardağı'nda devamıydı Bursa'nın' mısraı iklim denilen kültürel sürekliliğin güneş misali devamlı parlayan berraklığına dair söylenmiş en nitelikli yorumlardan birisidir. İki dağ arasında görsel olduğu kadar (Uludağ- Şardağları) imgesel yüceliği de vurgulayan bu mısra her ne kadar bir kopuşun ardından hasret hissiyle söylenmiş bile olsa içerdiği ufuk kadar idealle canlılığını daima korur. Osmanlı'nın Batı'ya ilerlerken kurduğu oluş düşüncesi, sonunda insana dayanır. İnsan ise yekpare düş ve düşünce demektir. Bu hali ise en yaratıcı şekilde şiir dile getirir. Öyleyse, Balkanlara bakmak salt harita bilgisine hapsedilecek bir coğrafya bakışı değil tarihsel varoluşumuzun iliği sayılan tarihin ruhuna eğilmek demektir. Mustafa İsen ve Tuba Durmuş'un yıllara yayılan emek kadar akademik disiplinle bütünleşen Balkan tutkusu bu tarihselliğin içine oturur.
Altı yüz kırk sayfa hacminde bir kitaba daldığımızda hem tarihsel süreçlere şahitlik ederiz hem de Balkanlar gibi halk halk, dil dil, şehir şehir kültürel kümelenmelerin büyük edebiyat havuzuna akışını görürüz. Mustafa İsen yaptığı çalışmalarda Divan Edebiyatı Şairlerinin kültürel coğrafyasının envanterini çıkarmıştı vaktiyle. Ufku İstanbul olan ve nihai oluşlarını bu merkezde bulan şairlerin nasıl 'bir kültürel devşirilme' yoluyla büyük kültüre katıldıklarını izah etmişti. Şimdi ise, Yunanistan, Arnavutluk, Kosova, Bulgaristan, Makedonya, Bosna- Hersek, Sırbistan, Romanya, Macaristan ve Karadağ gibi geniş bir alanda Türk Dilinin nasıl bir etkileşime girdiğini ve insan orijinini yitirmeden ne şekilde esere durduğunu okuyabiliyoruz.
Burada ilginç olan ve dikkat edilmesi gereken nokta dil, halk ve merkez çoğulluğu içerisinde Türkçe'nin esnek ve yaratıcı vasfını korumaktaki hüneridir. Daha da önemlisi, merkezin, İstanbul'un bu sert coğrafyadan gelen akımı kendi tülbentinde süzebilme kabiliyetidir. Standart ve tekdüze bir akım değildir çünkü ortaya çıkan. Fakat Tuba ve Mustafa İsen'in vurguladıkları gibi 'dil ve üslup bakımından daha sade ve yalın bir anlatım' tercih edilmiştir. Ayrıca şairler arasında neşve farkları da vardır doğal olarak. Yine vurgulandığı üzere şiir kültürel geleneğin doğal bir uzantısıdır ve 'şiir bu gelenekte estetik perspektiften fedakarlık yapılmadan icra edilmesi gereken bir etkinliktir.' Ayrıca bu şairlerin kadılık ve müderrislik gibi görevleri üstlendiği elde tutulduğunda şiirin nasıl bir üst atmosfer değeri taşıdığı görülür. Şair, edebiyat yaparken içinde bulunduğu dili etkilediği gibi ondan da etkilenir. Linguistik açıdan bu geçişkenlik yeni araştırma yöntemleriyle irdelenmeye muhtaçtır. Ayrıca çalışmanın değerli yanlarından birisi de günümüzdeki balkan edebiyatına pencere açmasıdır. Bugün de Türkiye ve İstanbul bir ideal merkez olarak alttan alta varlığını şüphesiz sürdürüyordur.