Günler yorulurken

Hiç sanmadığınız şeyler görülmeyecek şekilde hayatın içinde can bulup birbirine ulanarak varlık kazanır. Her şeyi bildiğini ve kontrol ettiğini düşünmek bu sebepten bir zayıflık belirtisidir ve çokça kahramanlıklar en çaresiz hale düşmenin sonucunda ortaya çıkar. İnsana düşen en beklenmedik olan için bile tedbir almak onun muhtemel sonuçlarını tahmin etmek sonra da gayrete koyulup çare aramaktır. Aksi halde akıl devreden çıkıp aşırı duyguların egemenliği öne çıkar, kerameti kendisinden menkul kahramanların ardı arkası kesilmez. Kendi evinin düşünü kuramayan o evi sosyal, kültürel ve ekonomik şartların eşliğinde varlığının kültürü yapamayanlar mesela, evlerinin başkaları tarafından engellendiğini, yağmalanıp tehdit edildiğini söylemeye başlarlar. Bir şehir, medeni bir şehir o ilk evden başlayarak kurulmadığında, sokak sokak, cadde cadde, meydan meydan büyümediğinde karmaşa ve kaos kaçınılmaz olur. Bu mekanın yorulması demektir. Mekanın yorulduğu yerlerde insanlar felah bulamazlar. Karmaşa ilişkiler arası denge bozukluğudur.

En az üç yüz yıldır yorulduğunu kabul ettiğimiz değerlerin yerine genç, diri, çağdaş ve yeni amaçlar koymanın derdindeyiz biz. İster Osmanlı modernleşmesi olsun isterse Cumhuriyet atılımları kendisine yeni bir ufuk seçmişti; batı. Oradaki temel değerlerle birlikle yol ve yöntemler, biçimler ve davranışları da istiyorduk. Ne var ki Avrupa başkentleri içinde, Londra, Paris, Roma vb herhangi bir şehrin yapılanmasını kendimize uygulayabileceğimiz bir örnek yaratamadık. Galata ve çevresinden söz etmenin anlamı olmaz çünkü orası doğuşundan beri Suriçi İstanbul'dan zaten ayrıydı. Bununla birlikte, Üsküdar, Eyüp gibi sembol yerleri koruyamadığımız gibi Moda'nın da canına okuduk. Sur içinde ruhu bozulmadık mekan bırakmadığımız için her şey yoruldu, mekanlar yorgun düştü. Çünkü zihniyet yorucuydu. Ya Cumhuriyet Ya o, niye bir özgün model yaratamadı Ona engel olan sürüp gelen zihniyet değil miydi

Sizin bir mekanı kutsamanız onun gerçekliğini ortadan kaldırmaz, zaten dünyanın bütün eski şehirleri, efsaneler, tılsımlar, kutsayışlarla örülüdür. Mesela, İstanbul için üretilen efsane ve kutsayışların sonu gelmez. Fetih öncesinde Ayasofya'da mucizenin gerçekleşeceğini bekleyen Hristiyanlar da inançlıydılar. Fatih Sultan Mehmet, zihnindeki Roma'yı mekansal bir ruha kavuşturmak için arka arkaya devrimler yapıp, kanunlar çıkarmıştı. Sonrasında da Yahya Kemal'in 'Türkler yeryüzünde medeniyet adına bir şey yapmamış olsalardı İstanbul onlara yeterdi' dediği çiçeklenme gerçekleşmişti. Ya sonra ne oldu Bu şehri kim yordu Bugün onun yorgunluğu kiminle yarışıyor İstanbul'dan başlayarak halka halka yorgun şehirlerle doluyuz. İlk sarsıntıda yıkılıyoruz.

Bir ülkenin eğitim hayatını gözden geçirelim bir de. Bırakalım üniversiteleri , ilk ve orta eğitimin baştan ayağa bir yorgunluk düzeni olduğunu kim inkar edebilir Öğrenciler mi Öğretmenler mi Veliler mi Yoksa tuzu kuru, çenesi başkasının zihnine göre çalışan, hayatı sabahtan akşama, para pul, parti, ideoloji, rejim, sen ben, biz onlar kavgası görüp de ceplerindekini özel okul paralaksına gömenler mi Binaları yorgun, sistemi arapsaçı, gündemi insansız bir eğitim döngüsü kimin icadı