Türklüğün 1000 yıllık rüyası nasıl gerçek oldu

Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldız tarihte kurulmuş 16 büyük Türk devletini sembolize eder. Bu tarihsel devamlılığa sahip çıkma şuurunu gösterdiği gibi Türklerin devlet kurma kabiliyetini de göstermektedir. Lakin bu devletlerin pek çoğunun da yine Türklerin kendi içlerindeki meseleler ve birlik olamayışları sebebiyle yıkıldıkları da tarihsel bir gerçektir. Milliyetçilikler çağıyla birlikte millet temelli birlik ve dayanışma şuuru Türklerde de gelişmeye başlamış, Türk Dünyasının pek çok yerinde tüm dünya Türklerinin "dilde, işte, fikirde birlik" olması amaçlanmıştı. Bunda başta Rusya olmak üzere Türk yurtlarını istila etmeye başlayan güçlere ve katliamlara karşı bir millî direniş ruhunun oluşmasının büyük etkisi vardı. Kazan'da, Kırım'da, Semerkant'ta, Bakü'de, Tebriz'de, Üsküp'te, Selanik'te, Kaşgar'da milliyetçi gazeteler çıkmaya; istilacılara karşı Türk Dünyasına mücadele ve birlik şuuru verilmeye çalışılmaktaydı. Elbette gözlerin döndüğü ilk yer Türklüğün payitahtı, koruyucusu ve tarihe geçen en büyük imparatorluğu olan Osmanlı idi. Sonrasında ki hikaye malum... Türkistan, Kırım, Kafkaslar, Balkanlar, Ortadoğu... Türk toprakları tek tek elden çıkıyor, Türk halkları katliama uğratılıyor, kültür ve medeniyet eserleri barbarlar tarafından yok ediliyordu. Biz Türkiye Türkleri de o devasa imparatorluğumuzu dünya sisteminde yaşanan büyük değişimlerle kaybediyor; bir avuç Anadolu toprağına zar zor sıkışıp kalıyorduk. Sadece topraklarımız değil, zihinlerimiz de sıkışıyordu. Kendi kimliğini, tarihini, medeniyetini inkar eden; Batı'nın gönüllü müstemlekesi olmaya niyetli kültürel, bürokratik ve ekonomik elitlerin Türk ve İslam Dünyasını istilacılara teslim eden politikaları Türkiye'ye uzun süre hakim oluyordu. Türklük ve Müslümanlık kimliğine sahip çıkmaya çalışan sağ iktidarları da Batı vesayetinin taşeronu olan askerî darbelerle deviriyorlardı. O kadar fütursuzlardı ki 12 Eylül'de darbeciler Muhsin Yazıcıoğlu'na işkence yaparak sorgularken şu soruyu soruyordu: "İtiraf et! Türk Birliğini mi savunuyorsun" O dönem bu müstemlekeci zihniyetin akademyadaki, entelektüel ve kültürel hayattaki hegemonyası öyle güçlüydü ki "Sovyetler Birliği çökecek, esir Türk halkları hür olacak" diyenlere düşmanlık yapıyorlardı. Tabii Türk Dünyasından bahseden milliyetçilerin kaç bin tanesinin Türkiye'nin sokaklarında cinayetlere kurban gittiğinin, bunu da kendine "sol" diyen mandacı örgütlerin yaptığını da unutmamak gerek. Neticede Sovyetler çöktü ve esir Türk halklarının önemli kısmı hürriyetlerine kavuştu. Kavuştu kavuşmasına ama Türk Dünyasına yönelik tüm iyi niyetli çabalara, politikalara rağmen Türkiye vesayet ağlarında debeleniyor; yeni Türk devletleri de tüm o geri bırakılmışlıklarıyla devletleşme çabaları içerisinde yeniden