Neoliberalizm CHP'yi nasıl teslim aldı

CHP'nin ideolojik dönüşümleri, siyasal çizgisi kurulduğu günden beri bir tartışma konusudur. Mustafa Kemal Paşa tarafından kurulduğunda evrensel anlamda soldan ziyade sağa çok daha yakın olan bir siyasal çizgisi varken çok sonraları İnönü'nün "ortanın solu" söylemiyle bir anda kendisini hem Kemalist hem de solda (nasıl oluyorsa) tanımlamış; Ecevit döneminde bu söylemi daha vurgulu bir şekilde sürdürmüş ama gerçek anlamda sol olup olmadığı bugüne dek hep tartışılmıştır. Büyük sermayenin, orta-üst gelir gruplarının desteklediği bir siyasi parti olmasına rağmen netice itibariyla kendisini "sosyal demokrat" olarak tanımlayan, Sosyalist Enternasyonal üyesi bir siyasi hareket olan CHP'nin siyasal anlamda anti-emperyalist ekonomik anlamda da sosyal adalet, yoksullar ve emek yanlısı, devletçi politikalar izlemesi beklenirken, durum gerçekten böyle mi CHP'nin anti-emperyalizmle alakasının olmadığı gibi siyasal ve kültürel Batıcılığın temsilcisi olduğunu, Amerikan ekseninde iç ve dış politika yürüttüğünü hep yazıyoruz. Peki ya ekonomi programı Geçtiğimiz günlerde CHP'nin "İkinci Yüzyıl Vizyon Belgesi" programında CHP'nin ekonomi politikalarını belirleyeceği iddia edilen isimlerin ideolojik olarak solla çok da alakalarının olmadığı görüldü. Mesela CHP'nin programındaki konuşmacıların başında dünyada neoliberalizm denince akla gelen isimlerden biri olan Daron Acemoğlu geliyordu. Acemoğlu tam da geçmişte CHP'nin AK Parti Hükumeti'ni neoliberal olmakla eleştirdiği 2002-2012 dönemi ekonomi politikalarını göklere çıkaran bir isim. Dahası kitaplarından makalelerine neoliberalizmin temel varsayım ve iddialarını tekrarlayıp geliştirmeye ve hatta "Ulusların Düşüşü" kitabında tam da buna uygun bir ekonomi tarihi tezi inşa etmeye çalışan birisi. Programda söz alan ve karbon salınımı, fok balıkları, iklim değişikliği gibi Türkiye'nin emekçi-yoksul kitlelerinin merakla beklediği(!) konularda konuşan ve Türkiye'ye dair tek bir cümle bile edemeyen Rifkin'in de neoliberalizm aleyhine ve emekçiler lehine bir sözü de duyulmadı. Üç beş tane "sol" görünümlü sloganı tekrarlayıp, esaslı bir neoliberalizm eleştirisi yapmayan, zaten geçmişte de Kemal Derviş'i ve IMF programlarını övmeleriyle bilinen diğer konuşmacıların da bu neoliberalizm ayinindeki havayı değiştirecek bir etkisi yoktu. Zaten ekonomi politikasını anlatırken PKK talimatıyla bildiri yazan sözde akademisyenlerden bahsedenlerden bir etki bırakabilmelerini ummak da gereksizdi. Bunlardan daha tuhafı ise bu toplantının 2008 Krizi sonrası tüm dünyada çöktüğü kendi taraftarları tarafından bile kabul edilen neoliberalizmin o bayatlamış sloganlarının (Merkez Bankası bağımsızlığı, kemer sıkma, siyaset üstü ekonomi, vb.) bilimsel gerçekmiş gibi sunulması ve