Batı'nın kültürel hegemonyası "Tabii" ki yıkılacak

Televizyonun ışığının sönmeye başladığı, televizyonun o hayatın merkezi olduğu günlerin geride kalmaya başladığı zamanlardan geçiyoruz. Hem uzun dizi sürelerinin hem bitmek bilmeyen reklamların boca edildiği izleyiciler kendilerini daha kontrol sahibi hissettikleri, hangi yayını ne kadar izleyeceklerine karar verebildikleri ve istedikleri anda durdurup devam edecekleri dijital platformlara yöneliyorlar. Tabii bu öyle abartıldığı gibi televizyonun tamamen bittiği anlamına gelmiyor, televizyon hala yayıncılığın merkezi. Ama dijital platformlara dönük ciddi bir yönelişin özellikle de genç ve orta-yaş bireylerde görüldüğü de bir gerçek. İşte mesele tam da burada konuşmaya değer hale geliyor. Çünkü dijital platformlar ne öyle tam bir özgürlük alanı ne de öyle kontrolü izleyiciye bırakan bir proje. Televizyon döneminde de var olan Batı'nın küresel kültürel hegemonyasının daha incelikli ve derinlikli bir şekilde kurulduğu bir "kontrollü" mecra. İncelikli ve derinlikli tarafı sanki izleyiciye tercih yapma ve yayın akışını belirleme gücü veriyormuş gibi hissettirmesinde. Gramsci'nin hegemonyanın oluşması için rızanın kazanılması gerektiği fikrinde olduğu gibi o platformdaki egemen söylem için izleyicinin rızası bu hissi vermesiyle alınıyor. Dahası dizi sürelerinin kısıtlanması, reklamlarla kesilmemesi ve dijital platformda (televizyon kalitesinin zaman zaman altına bile düşse) bir şey izlemenin bile bir statü kaynağı haline getirilmesi de bu hegemonyanın tahkim edilmesine güç veriyor. Peki, dijital platformlarda nasıl bir hegemonya var Her dizinin, filmin bir şekilde LGBT konusuna bağlanması çok konuşuldu. Batı toplumlarının tersine Batı-dışı toplumlarda hala en güçlü kurumun aile olması ve o milletlerin millî kimliğinin, dayanışmasının inşasında aile kurumunun önemli rolü kuşkusuz ailenin bu şekilde hedef alınmasını da beraberinde getiriyor. Ama esas konuşulması gereken başka konular yeterince konuşulmadı. Mesela malum dijital platform ve onun bazı sözde yerli versiyonlarında nasıl stratejik bir Türk düşmanlığı yapıldığı yeterince konuşulmadı. Üstelik de bu dizilerin yapımcıları, yönetmenleri, oyuncuları da sözde Türkçe konuşan, Türk gibi görünen insanlar! Türklerin gayrimüslimlere zulmeden bir milletmiş gibi gösterilmesinden, üstü kapalı PKK ve Ermeni argümanlarının kullanılmasına; ailenin, geleneksel kültürün ve dindarlığın aşağılanmasına kadar pek çok yapım bu düşmanlıklarla dolu. Bütün bu meseleler benim sık sık üzerine konuştuğum, yazdığım 200 yıldır devam eden Batı'nın kültürel hegemonyasının görünümlerinden başka bir şey değil. 200 yıldır dünyaya kendi kültürünü, normlarını, değer yargılarını tek tipçi bir şekilde dayatan; dijital alanı da bu yönde de kendi hegemonyasının gövde gösterisi gibi inşa eden ve yerli görünümlü Batıcı kültürel unsurları bu süreçte kullanan hegemonyaya karşı artık yeni bir alternatif var: TRT'nin yeni dijital