"Başka âlemlerle farkımız bizim"!

Hem hayat hem de ölümün olduğu imtihan dünyasındayız.

Bu dünyada iyilikle yücelmek de, kötülükle alçalmak da var.

"İyilikle kötülük bir olmaz!" (Fussilet 34) inancını kuşandık!

"Size ne oldu da Allah yolunda ve "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!" diyen çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz" (Nisa 75) çağrısına duyarsız kalmadık!

Babası savaşta ölen yetim çocuğun ağladığını gören Peygamberin: "Ben baban olayım, Âişe de annen olsun, istemez misin" dedikten sonra "yetimi giydiren, karnını doyuran, üzüntüsünü sevince boğan" örnekliğini özümsedik.

"Ya Rasulallah! Kalbim çok katı; bunu gidermek için ne yapmalıyım" sorusunu: "Yetimin başını okşa, yoksulu doyur ki kalbinin katılığı kalksın" diye cevaplayan Peygamberin tavsiyesini baş tacı ettik...

Kimi, doğmamış bir bebekle bir toplumu öldürmek arasında fark gözetmeden hunharca katleder!

Biz ise, onlara söylenen, onların sahiplenmediği hakikati sahiplenerek, "kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur" prensibini yüklendik

Gözlerini dünyaya yeni açan bir bebekten, hayatının son anlarını yaşamakta olan bir piri faniye; ölümcül hastalıkla pençeleşen hastadan, savaşta yara almış bir insana kadar, "kaç kişiye ulaşabilir, hayata döndürebilirsek kârdır" umudu ve inancıyla bağrımızı açtıkaçmaktayız.

"Bir gece ansızın gelebiliriz" ifadesinin gereğini yapmak mümkünken, daha haklı ve kökten çözümcü bir yolu sabırla beklemeyi, yüreğimiz kan ağlayarak tercih etmeyi doğru bulduk!

Tıpkı, nice azmış kavimleri, "El-Kahhâr" ismiyle kahreden Rabbimizin, "Es-Sabûr" ismi gereği cezalandırmayı tehir edip, sabırla beklediği gibi

İşte böyle

Bütün yakınlarını kaybetmekte olan, hayatları tüm varlıklarıyla yok edilen bir insanlığın acısını, kendi acısı gibi gören bir milletin evladı olmak ne onur verici bir durum!

Elhamdülillah ki, tüm insanlığın sessizliğe gömüldüğü, insanlık namına bir adım dahi atmaya çekindiği bir ortamda sessiz kalmamak adına, mükerrerce dünyayı dolaşandolaşmakta olan, bu çığlığa kulak veren bir millet hâlâ var dünyada.

Böyle bir ülkede yaşamaktan bir kez daha gurur duyuyorum!

Yeterli mi Değil tabii ki kat edilen mesafe!

Ama diyoruz ki, "Karınca kararınca"!

Bir haksızlık karşısında, bir vahşet sergilendiğinde yapılabilecek tüm imkânlar kısıtlandığındatükendiğinde bizi ayakta tutan iman gereği kalbimizle hiç olmazsa nefret duyuyor ve lanetliyoruz yapılan olumsuzlukları.

Bu kâfi gelmeyen çırpınışımızla, duyarlılığımızla, gücümüz yettiğince farkımızı ortaya koymaktan çekinmiyoruz!

Tarihimiz boyunca, nerede bir mazlum gördüysek hep imdadına koştuk.

Filistin'in haklı davasını da ilk gününden beri davamız bildik; yalnız bırakmadık, hep yanında durduk.

Bugün de, iki aya yakındır Gazze'de yaşanan vahşette, mazlumların yanında olma çabasını ortaya koyduk ve sürdürmekteyiz.

Sadece Filistinliler için olmadı çırpınışımız, tüm dünya mazlumları için oldu, olmaktadır!

Sayın Cumhurbaşkanı'mızın da ifade ettiği gibi, "Türk özlenendir, gözlenendir. Türkler mazlumların, başı dara düşenlerin yanındadır. Biz de Gazzelilerin yanında olarak bunun hakkını vermeye çalışıyoruz."