O 'Emanname' nedir, Kudüs'ün asıl sahibi kimlerdir

Yahudilerin en güçlü silahı "algı/yalan operasyonları"dır. Önce zihinleri ipotek altına alırlar. Bu sayede her türlü zulüm ve işgali yapar ama "mağdur ve masum" rolü oynarlar!

Gerçi binlerce yıldır taşıdıkları bu "maske" ilk defa düştü. Dünya artık gerçekleri görüyor. Yahudiler, kirli geçmişiyle yüzleşiyor!

Ancak propaganda silahını, hâlâ çok iyi kullanıyorlar. Özellikle Müslümanların geçmişe ilgisizliğinden ve bilgisizliğinden çok istifade ediyorlar.

Mesela ülkemizde de etkili olan, "Ama Filistinliler de topraklarını satmasaydı" eleştirisi, tam da böyle bir Yahudi operasyonudur.

Öte yandan, bırakın Avrupa'yı Amerika'yı Türkiye'de bile, "Gazze'deki soykırımın sebebi, HAMAS'ın 7 Ekim saldırısıdır" diyen, aslında İsrail'in 7 Ekim'e kadar böyle şeyler yapmadığını düşünen az değildir!

Hakeza Müslümanları bile inandırdıkları "Vadedilmiş Topraklar" iddiası da, bir algı operasyonudur. Bu günlerde özellikle yaydıkları "Kudüs'ün asıl sahibi biziz" yalanına da, doğru tarih bilgisi ışığında net bir tavırla "Hayır, biziz" diyebilen Müslümanın çok fazla olduğu kanaatinde değilim!

Yani beyinlerimizdeki sinsi Siyonist işgallerden kurtulamadığımız sürece, sınır tanımayan bu hıyaneti anlamamız ve net tavır koymamız mümkün değildir!

TAMAM DA, KİME VADEDİLMİŞ TOPRAKLAR

Önce katil Netanyahu'nun, emperyalist saldırılarına "gerekçe" yaptığı "Arz-ı Mevûd" çarpıtmasını ifşa edelim.

Yahudiler her şeyi olduğu gibi bu "Vadedilmiş Topraklar" meselesini de istismar etmektedir.

Oysa Filistin (Kudüs), Hazret-i Musa aleyhisselama ve ümmetine, yani müminlere vadedilmiştir. Bugünkü Yahudiliğin, Tevrat ile gönderilen hak din ile hiçbir ilgisi olmadığı gibi Netanyahu ve çapulcuları da Musa aleyhisselamın ümmeti değildir. Yani bu topraklar, Netanyahu gibi Allah düşmanlarına değil, Allah'ın adaletini esas alan Müslümanlara vadedilmiştir!

Nitekim bu vaad sonrasında Mısır'dan yola çıkan Hazret-i Musa, Yahudilerin ihanetleriyle dolu malum yolculuktan sonra Erîha şehrine ulaşmış; ancak ömrü yetmediği için Kudüs'ün fethini, yeğeni Yuşa (Yeşu) aleyhisselama bırakmıştı.

M. Ö. 1086 yılında doğan Hazret-i Davud, Sion Hisarı'nı alarak Kudüs'ü imar etmiş ve "Davud'un Şehri" adını vermişti. Temelini attığı Mescid-i Aksa'yı ise oğlu Süleyman aleyhimüsselam M.Ö. 957'de inşa etmişti.[1]

Daha sonra hak yoldan sapan Yahudiler, "vaad"e muhataplık özelliğini de kaybettikleri için Babilliler M.Ö. 598-603 saldırılarında Yeruşalim'i (Kudüs'ü) harabeye çevirmiş; Yahudilerin çoğunu da öldürmüş veya sürmüştü.[2]

"VAAD"E MUHATAP OLAMAYAN KUDÜS'TEN SÜRÜLÜYOR!

Makedonya Kralı Büyük İskender'in M.Ö. 332'den itibaren başlattığı "Helen dönemi"nde Yahudiler, Zerdüştlükten sonra Yunan kültürünün esiri olmuştu.

Azdıkça azan Yahudiler, hak yoldan sapmakla da kalmamış, kendilerine nasihat için gönderilen bin peygamberi öldürecek kadar ileri gitmiştir. Bu mazlum peygamberlerin sonuncusu olan Yahya aleyhisselam, bir yakınıyla evlenmek isteyen Yahudi Kralı Herod Antipas'a itiraz ettiği için mübarek başı kesilerek şehit edilmişti![3]

Milad yıllarındaki bu hıyanetin cezası da, Romalılar üzerinden gelmişti! Roma İmparatoru Nero'nun başlattığı saldırılar sonrasında Titus, Kudüs'ü ablukaya almış ve Yahudileri aç ve susuz bırakmıştı. Ölülerinin etini yiyecek hale gelmişlerdi! (Şimdiki Çıfıtlar, bu vahşetin kat kat fazlasını, kendilerini Hristiyan dehşetinden kurtaran Müslümanlara yapmaktadır!)

Aylar süren açlıktan sonra (Gazze'ye giren katiller gibi) şehre dalan Romalılar, Cornelius Tacitus gibi tarihçilere göre 600 bin Yahudi'yi öldürmüş, öldüremediklerini sürmüştü! Her şeyi yıkmışlardı. Süleyman Mabedi'nin ayakta kalan tek duvarının önünde 2 bin yıldır ağlayan Yahudiler, bu ezikliğin yasını tutmaktadır.[4]

Roma İmparatoru Dönme Julianus, 363 yılında Yahudilerin Kudüs'e girmesine izin vermişse de, 614'te Persler'in, 629'da ise Bizans İmparatoru Herakleios'un işgaline uğramışlardı.

KUDÜS, GERÇEK SAHİPLERİNE KAVUŞUNCA HUZUR BULUYOR

Yahudilerin isyankârlığı yüzünden elden ele dolaşan Kudüs, nihayet 638 yılında İslâm orduları tarafından fethedilerek huzura kavuşmuştu.

Halife Hazret-i Ömer'in (radıyallahü anh) "Kudüs'ü fethedin" talimatı üzerine Amr bin As kumandasındaki İslâm ordusu Kudüs'ü kuşatmıştı. Kurtulamayacağını anlayan Bizans temsilcisi Patrik Sophronius, "Bizzat devlet başkanı gelip 'eman' verirse şehrin anahtarını kendisine teslim edebilirim" demişti.

Durumun iletmesi üzerine Kudüs'e gelen Hazret-i Ömer Efendimiz, şehrin girişinde Patrik Sophronius başkanlığındaki heyetle görüşmüş, bütün Hristiyanların can ve mal güvenliğinin, din ve ibadet hürriyetinin teminat altına alındığına dair bir anlaşma imzalanmıştı.

"Allah'ın kulu, müminlerin emiri Ömer, bu 'Eman'ı, İliya (Kudüs) halkının canları, malları, kiliseleri, haçları, hastaları, sağlamları ve diğer dindaşları için vermiştir" şeklinde başlayan ve ilk iki maddesi, "1- Kiliseler ve müştemilatı ile haçları ve malları yıkılmayacak ve azaltılmayacaktır. 2- Dinlerinden dolayı rahatsız edilmeyecek ve zarar görmeyeceklerdir" şeklinde olan 10 maddelik anlaşmanın imzalanmasından sonra şehre girmişlerdi.

Kudüs'te namaz kılmak isteyen Hazret-i Ömer Efendimiz, en kutsal mekânları olan (alttaki) Rum Ortodoks Kilisesi'ni göstermeleri üzerine, "Orada kılarsam, câmiye çevirirler" buyurmuş ve karşıdaki arazide kılmıştı. O araziye ise üstteki Hazret-i Ömer Mescidi yapıldı. (Nuh Albayrak-2017)