'Ben Aleviyim'

20. yüzyıl dünya edebiyatının ünlü kalemlerinden İtalyan yazar Italo Calvino, doğumunun 100. yılında anılıyor. Repubblica gazetesi perşembe günkü sayısında Calvino'nun '70'li yıllarda "kimlik" üzerine yazdığı bir yazıyı bu vesileyle yeniden bastı.Yazının güncellik kazanmasına yol açan neden "kimlik konusu"nun günümüz siyasetinin en yakıcı unsurlarından birine dönüşmesi ve Çizme'deki Meloni misali popülist sağcı liderlerin bu mevzunun üzerinde her daim tepinmesi. Calvino kimliklerin "öz" den geldiği kerte, dışarıdan da giydirildikleri gerçeğine dikkat çekiyor ve dönüşümlere, değişimlere, yeniliklere, etkileşimlere açık olduklarını, en nihayetinde "evrensel bilgeliğin eritme potasına" gireceklerini belirtiyor... Calvino'da elbette ilerici bir 20. yüzyıl aydınının gelişmeye, ilerlemeye ve değişime olan sarsılmaz inancına tanık oluyoruz.Bugünün dünyasında ise kimliklerin tümüyle diyaloğa ve etkileşimlere kapalı bir ortaçağ bağnazlığında değerlendirildiğini görüyoruz. Popülist liderler her fırsatta bu "bağnaz kapalılığı" kullanıyor. "Öteki" ve "ötekine karşı biz" şablonu üzerinden siyaset üretiyor ve oy topluyorlar. Buna "kimlik politikası" adı veriliyor. Kılıçdaroğlu "Ben Aleviyim" derken hiç kuşkusuz kimlik siyaseti yapmıyor. Dışarıdan kendisine devamlı hatırlatılan kimliğini vakur biçimde sahiplenmekle yetiniyor yalnızca. "Odadaki fili dışarı çıkaralım" diyor. Ve "Alevi, Sünni fark etmez; iyi, dürüst, ahlaklı insan olmak değerleri etrafında birleşelim" mesajını işliyor... Çok iyi niyetli ve de çok güzel. Çok güzel de... Bu mesaj kimeÖFKE SEÇİMİMillet İttifakı adayının söylemleri "diyalog arayan" ve "diyalog kültürünü benimseyen, önemseyen", bunlara "değer veren" ortamlara hitap eden şeyler. Karşı tarafın adayı Erdoğan ve seçmenleri için diyalog zerre anlam içermiyor. Karşılıklı konuşmanın ve tartışmanın hiçbir karşılığı yok onlar için. Bu durumda Millet İttifakı liderinin gerçekte son derecede medeni "Ben Aleviyim" çıkışı, yankı odalarından öte bir değişim, dönüşüm etkisine sahip görünmüyor. Popülizmlerde ve Türkiye'deki gibi seçimli otokrasilerde, demokratik tartışma, yüzleşme diye bir şey yok zira. Bunlar, demokrasiye geçiş süreçlerinde ve dönüşümlerinde anlam bulan ve karşılığı olan söylemler. Milli iradeyi şahsında topladığını varsayan ve liderlerin damgasını taşıyan rejimlerde bu tür ifadeler istenilen yönünün tamamen aksinde sonuçlar doğurabilir. Kılıçdaroğlu'nun tutarlılığı hayranlık verici ama siyasi zemin ve zamanlama çağrıya uygun mu hiç emin değilim. Kimilerince "bir kırılma noktası" olarak nitelendirilen Kemal