Ne zamanın içinde, ne dışında...

Ne içindeyim zamanın, Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anınParçalanmaz akışında.Doğum günümü Ahmet Hamdi Tanpınar'ın başyapıt dizelerinde anlattığı gibi bu yıl tam böyle "zamanın içinde ve dışında akan" bir kesitte, dostlarla ve çok yazık ki artık benimle olmayan sevdiklerimin anılarıyla geçirdim. Zamanı anlamsızlaştıran, yok edip, öğüten uzun pandemi günlerinin ardından, yitirilenlere eşlik eden sorular ve duyguları izleyen bir doğum günü oldu bu benim için. Tüm diğer yaşlardan farklı. Hem geçmişin ağırlığı ve hem de (belki!) yeni bir nefes alışın umudu... Saatlerin işaretlediği kronolojik zamanla, içsel zamanın bir kaleydoskop dürbün misali paramparça parçalara ayrıldığı böyle bir arafa salınıp gittiğim sırada, Claudio Magris ile Paolo di Paolo'nun yeni çıkan son söyleşi kitabı elime geçti.Magris'e İtalya'nın yaşayan en önemli yazarı diyebiliriz. 83 yaşında ve artk hiç tartışılmaz bir usta. Paolo di Paolo da olgunluk çağının eşiğinde, hâlâ genç sayılabilen 39'unda bir yazar. İki yazar karşılıklı zaman, yazı, edebiyat ve geniş manada yaşam üzerinde söyleşiyorlar. BİR YOK OLUŞ FURYASIDünün Dünyası'nda "Doğduğum ve büyüdüğüm (günler), bu doymak bilmez hırslar yüzyılından başkaydı; katmanları belirli, yumuşak geçişli, koşuşmasız bir dünyaydı; hızların temposu makinelerden, otomobil, telefon, radyo ve uçaktan insanlara henüz bulaşmamıştı. Zaman ve yaş ölçüleri günümüzden başkaydı" diyen Stefan Zweig gibi tıpkı yüzyıl arayla Magris de bugün için aynı şeyleri söylüyor: "Yüzyıllar boyu dünya kâh belli belirsizce değişmiş, kâh bu değişim hızlanmış ama her ne olursa olsun insanlar yaşam süreleri boyunca kendilerini tanık oldukları değişimi kavrar durumda bulmuşlar. Bugün böyle değil. Yaşlılar, neredeyse başka yasaların, başka fizik kanunlarının geçerli olduğu bambaşka bir gezegende kayboluyor" diyor Magris özetle ve ekliyor: "Dijital evrene (duyduğum) radikal yabancılık, etrafımda pusular, tuzaklar ve aldatmacalarla dolu dünyayı anlaşılmaz kılıyor. Bu insanın gönlünde, gerçek bir tedirginlik, korku ve kaybolmuşluk duygusu yaratıyor... 'Kuşak' sözcüğü de bu meyanda farklı bir anlam kazanıyor. Geçmişteki gibi bir kuşak 25 yıla değil bundan böyle on yıla yayılıyor. Çağdaş olanı kavramaya başladığımız anda tam bakıyoruz ki çağdaş olan eskimiş, geçivermiş!""Bizden öncekiler sade kendileriyle sınırlı bir ömür sürdü, bizlere ise kendi küçük varlıklarımızı aşan bir zamanı ve tarihi yaşamak düştü" diyen Zweig gibi gene yeni zamanı yakalamakta zorlanan Magris büyük bir "yok oluş furyası"ndan yakınıyor. "Yaşadığımız çağın en ayırt edici özelliği bu!" diyor İtalyan edebiyatının "usta" yazarı Magris, "Güncelin önce görülmemiş hızla herşeyi öğütmesi ve yok etmesi. Bu öyle bir 'yok oluş furyası' ki siyasi oluşumları, devletleri, imparatorlukları, uygarlıkları dahi esirgemiyor. Şiddete vararak da