Mazlumun sahibi Allah'tır

Dua almak konusunda gösterdiğiniz hassasiyeti beddua almamak konusunda da gösterin. Zulme uğrayanın bedduasından korkun. Çünkü mazlumun bedduası ile Allah arasında hiçbir engel yoktur.

HEPİMİZ dua almaktan hoşlanırız.
Sevdiklerimize dua ederiz. Sevdiklerimizden de dua bekleriz. Hatta internet paylaşım sitelerinde kendisini "dua dilencisi" olarak adlandıranlarımız da var. Dua, Allah'ın rahmetinin kişiye yönelmesi amacıyla yapılır. Bu anlamda insan isteyen, yüce Rab ise verendir. Yüce Rabbimiz "Bana dua ediniz, size cevap vereyim" buyurmuş ve duadan razı olduğunu belirtmiştir.
Peki, duayı sevdiğimiz kadar bedduadan sakınmayı seviyor muyuz Dua için gösterdiğimiz hassasiyeti beddua için gösterebiliyor muyuz Veya soruyu şöyle soralım: Sizce dua almak mı önemli, beddua almamak mı Bir an olur ki dua kabul olur, ama bir an olur ki beddua da kabul olur.
Hz. Peygamber (SAV) şöyle uyarmış bizleri: "Zulme uğrayanın bedduasından kork.
Çünkü mazlumun bedduası ile Allah arasında hiçbir engel yoktur." Duası kabul edilenler kadar bedduası kabul edilenlere de dikkat etmemiz gerekir.
Daha doğrusu bedduayı hak etmemek lazım.
MÜFETTİŞ GÖREVLENDİRDİ
İslam tarihinde önemli bir yeri bulunan, Hz. Peygamber'in baba ve anne tarafından akrabası olan hem de cennetle müjdelenmiş 10 kişiden biri sayılan Hz. Sad bin Ebu Vakkas'ın hadisesi bu konuda bizim için dikkat çeken bir örnektir.
Hz. Sad, Kufe valisidir.
Dönem Hz. Ömer'in halifelik dönemidir. Bir ara Kufe halkından bir grup, halifeye, valileri olan Hz. Sad'ı şikâyet ederler. Şikâyet konuları; Hz. Sad'ın namaz kılmayı bilmediği, askerin başında harekâta katılmadığı ve adil hareket etmediği şeklindeydi. Hz. Ömer, bu şikâyetleri duyunca Mekke'de 7'nci Müslüman olarak İslam'a girmiş bu kutlu insanı daha fazla yıpranmasın diye hemen Medine'ye çağırır.
Hz. Ömer şikâyet konularını sıralar. Hz. Sad elbette çok üzülür ve adil davrandığını, namazı ise Hz. Peygamber'den gördüğü ve öğrendiği gibi kıldırdığını anlatır. Hz. Ömer, Sad'ı görevden alır. Yıpransın istemez. Yerine Hz. Ammar'ı gönderir. Diğer yandan da iki müfettişini Kufe'ye olayı incelemesi için görevlendirir.
Hz. Sad bu yolculukta ve inceleme sırasında müfettişlerle bulunmayı ister. Hz. Ömer, görevden aldığı bu sevdiği valisinin isteğini reddetmez.
"Sen de şahit ol hakkında konuşulanlara" der.
Nihayet Hz. Ömer'in görevlileri ve Hz. Sad, Kufe'de cami cami dolaşırlar.
Herkes Hz. Sad hakkında hayırlı şeyler söyler. Sadece bir mescitte Usame adlı biri ayağa kalkar ve şöyle konuşur:
"Evet, Sad hakkındaki şikâyetler doğrudur; çünkü o askerin başında harekâta katılmaz, malları eşit paylaştırmaz, hükümde adil değildir." Bu sözleri işiten Hz. Sad şöyle karşılık verir:
"Rabbim, eğer bu adam yalan söylüyorsa ve sırf gösteriş olsun diye hakkımda bu iddialarda bulunuyorsa ben de onun hakkında senden üç şey dileyeceğim: Allah'ım bu adamın ömrünü uzat. Bu adamın fakirliğini artır. Bu adamı fitnelere uğrat." Aradan yıllar geçer.
Hadisenin şahidinden bu olayı duyan ve bu rivayeti bize ulaştıran kişi der ki:
"Ben yıllar sonra bu adamı gördüm. İhtiyarlıktan kaşları gözlerine inmişti.
Fakirlikten kıvranıyordu.
İnsanların verdikleriyle hayata tutunuyordu. Bu yaşına rağmen kadınlara sarkıntılık ederdi. İnsanlar kendisine 'Bu yaşına rağmen nasıl oluyor da kadınlara sarkıntılık ediyor, onları taciz ediyorsun' dediklerinde ise şöyle diyordu:
Ben ne yaptığımın farkında değilim. Sad'ın bedduası beni bu hale getirdi." (Buhari, Ezan, 95; Müslim, Salat, 158-159; Ebu Davud, Salat, 128).
Beddua etmek elbette tavsiye edilmez. Ama zulme uğramış, iftiraya maruz kalmış bir insan başka çıkış kapısı bulamamışsa ne yapabilir!