Hem iç hem dış temizlik önemli

Müslüman biri, manen ve bedenen temiz olmak zorundadır. Elimizi, yüzümüzü, ağzımızı, kıyafetimizi temizlediğimiz gibi, içimizi de temiz tutmalıyız. İç temizliğin ön koşulu da rızasını almak için yüce Allah'a samimi bir şekilde yönelmektir...
İNSAN, ruhuyla insandır, bedeniyle değil. Ruhundaki zarafeti ve insani özelliklerini kaybeden kişi vahşileşir, yabanileşir, canavarlaşır. Dikkat edilirse din (ilmihal) kitapları temizlik bölümüyle başlar. Biz buna "taharet" deriz. Çünkü İslam'da birçok ibadete başlamak için ön koşul, bedeni ve elbiseyi temizlemektir.
Siz abdest almadan, elbisenizi temizlemeden namaz kılamazsınız. Kâbe'yi tavaf edemezsiniz.
Bu dış dünyanın temizliği için ön koşuldur. İç âlemin temizliği için de ön koşul, niyettir.
Yani rızasını almak için yüce Allah'a içten yönelmektir. Niyetin yeri ise kalptir. Dil onun tercümanıdır.
Kalpte ise takva aranır. Yani arınmak sadece O'nun sevgisini kazanmaktır. Hz. Peygamber (SAV) bunu şöyle formüle eder:
"Allah güzeldir, güzeli sever.
Temizdir, temizi sever. İyidir, iyiyi sever. Durudur, duruluğu sever.
Öyleyse evlerinizi temizleyiniz." Mesajlar oldukça belirgindir.
Üstünüzü temizleyin, ellerinizi, yüzünüzü, kollarınızı, ayaklarınızı, gözünüzü, ağzınızın içini temizleyin.
Nasıl temizleyelim. Suyla yıkayarak, yani gusül ve abdest alarak. Bizim kitaplarımızda yazılan budur. Ama mesele sadece bu mudur Sanmıyorum. Çünkü "Ellerinizi yıkayın" buyurulurken ellerinizle temiz rızık kazanın denmiş olmuyor mu Eller, sermaye edinmede mecazi anlam taşır.
Ellerimizle ticaret yapar, ellerimizle kazanırız. El emeği deriz ya... İşte "Günde beş vakit namaz için dirseklerinize kadar kollarınızı ellerinizle beraber yıkayın" derken bu anlama işaret edilir. Suyla yıkayın ama kirli ellerle, başkasının hakkını gasp eden ellerle, başkasına zulmetmiş ellerle divana (huzura) durmayın demektedir aslında. "Yüzünüzü yıkayın" derken de anlatılan budur. Allah'ın huzuruna varabilecek temiz bir yüzle divana durun. "Ayaklarınızı yıkayın" derken de anlam aynıdır aslında, harama gitmemiş, zulme koşturmamış, zalime dayanak olmamış bir sabit ayakla huzura varın...
PEYGAMBERİMİZİN UYGULAMALARI
Hz. Peygamber'in şu uygulamalarına bir de bu pencereden bakalım: Saçını tarardı. Güzel koku sürünürdü. Her ibadet öncesi veya her uykudan kalktıktan sonra dişini temizlerdi.
Temiz elbise giyerdi. Secde ettiği yerin temiz olmasına dikkat ederdi. Sürekli Cebrail'le (AS) görüştüğünden veya insanlarla muhatap olduğundan dolayı çiğ soğan yemezdi.
Cuma günü yıkanmayı (guslü) emrederdi. Koltuk altını ve diğer bölgelerdeki kılları gidermeyi emrederdi. Tırnaklarını uzatmaz, kısa kestirirdi.
Yerdeki kalıntıları, çöpleri kaldırmayı emreder, hatta ibadet olduğunu söylerdi. İnsanların geçişini engelleyecek şekilde yol üzerinde oturmayı yasaklardı.
Akarsuya abdest dökmeyi yasaklardı. Yolculuk esnasında gölgeliklerde, ağaç altlarında abdest dökmeyi yasaklardı.
Camide yer ayırtmayı yasaklardı.
Kim erken gelirse en ön safta oturma hakkına sahipti.
Camide insanların övülmesini veya yerilmesini yasaklardı.
Camide ticaret yapmayı yasaklardı.
"Camiler çalıntı, buluntu yeri değil, Allah'ı anma yeridir" buyururdu. En tabii bir fiziksel ihtiyaç olan hapşırmayı bile Allah'a hamdetmek ve karşılıklı dua için vesile bilirdi. "Hapşırana elhamdülillah de" buyururdu.
Bu sözcüğü duyana ise "Yerhamükellah (Allah sana merhamet etsin, seni bağışlasın) de" buyururdu.
GÜZEL AHLAK
İSLAM'ı "güzel ahlak" olarak özetlersek yanlış yapmış olmayız. Namazın, orucun, zekâtın, haccın hedefi, güzel bir ahlak oluşturmaktır. Gıybet yapmamak, zulmetmemek, mazlumun yanında olmak, faydasız sözü yaymamak, abesle meşgul olmamak, sözünde durmak, emanete ihanet etmemek, insanların mahremini kurcalamamak, başkasının ayıbından önce kendi ayıplarıyla meşgul olmak...
Evet, bunların hepsi güzel ahlakın pratikteki yansımaları değil mi Kişi hacca gitmesine rağmen bu menfi (negatif) işlerden birini yapıyorsa haccından bir haz almamış demektir. Halkımızın zarif deyimiyle, "Hacda Hz. İbrahim'in sesini değil, şeytanın sesini dinlemiştir".
Kişi namaz kılmasına rağmen negatif işlerde yoğunlaşıyorsa, bu namazı eğilip kalkmaktan ibarettir. Namazı namaz olamamıştır. Namaz, günah ve kötülükten alıkoyardı ama onun namazı alıkoymamış, yani manen kılınmamış hükmündedir.
Kişi zekât verirken, diğer yandan emanete ihanet ediyorsa, şer işlerin peşindeyse, başkasının düştüğü anı kendi ikbali için bir vesile biliyorsa, verdiği zekât kabul görmeye değil arınmaya muhtaçtır. Zekâtın kelime anlamı "malı haramdan ve hatalı yollardan temizlemek ve arındırmak"tır.
Ama böyle bir zekât arındırmadığı gibi arınmaya muhtaçtır.
MÜNAFIKLIĞA DİKKAT
Ahlaklı olmadan Müslüman olamayız.
Merhametsiz, ahlaksız, zalim, gaddar bir insan Kuran'ın talebesi ve Hz. Peygamber mescidinin bir cemaati olamaz. O mescide arka kapısından girmeye çalışmışsa kendini acımasızca eleştirip, "Acaba ben münafık mıyım" diye sormalıdır. Öyle ya, münafığın alametlerini sayarken, "emanete riayet etmemek, verdiği sözde durmamak ve yalan söylemek" olarak özetler Hz. Peygamber (SAV). Varsa kişide bu özellikler, Hz. Peygamber mescidinin bir ferdi bile olsa alacağı isim budur.